Kur’an'da ticaret başlıklı yazıda, Kur’an’dan ekonomik bir
model çıkarma teşebbüsünde bulunmadığımıza kısmen temas etmiştik. Ancak bu
demek değildir ki Kur’an’ın dili biraz da ticari bir dil değildir. Aksine onda ticarete
ilişkin yüzlerce kelimeyi bulan bir dağarcık yer almaktadır.
Günümüzde, dini ve akademik çevrelerde Kur’an'dan bir
"ekonomik model" çıkarma teşebbüsleri oldukça yaygın olmakla
birlikte, bu girişimlerinin en zayıf yanı, yapılan yorumların nesnel olmaktan
ziyade iddia sahiplerinin öznel kanaatlerini Kur’an'a yaslanarak yapmalarıdır. Örneğin bu iddia sahiplerine göre
"..hidayete karşılık dalaleti satın alanlar…" (2/16) ya da
"Allah cennet karşılığında müminlerden canlarını mallarını satın
almıştır"(9/111) veya "Allaha borç vermek" (2/245) gibi ayetler
kendi bağlamı içinde ele alınıp yorumlama yerine ticaretle uğraşanların
"ilahi bir meslek" sahibi oldukları iddia edilmektedir. Benzer
şekilde Ashab-ı Eyke ve Medyen halkının ölçüde ve tartıda haksızlık ve hile
yaptıkları, Mutaffifin suresi bağlamında Kur’an'ın bir ticaret modeli ortaya koyduğuna
delil getirilmektedir. Mesela İsmail Cerrahoğlu tarafından yazılan bir makalede
şu ifadelere yer verilmektedir:
·
"Ku'ran-ı Kerim, hemen hemen her suresinin müteaddid ayetlerinde,
fert ve cemiyetleri mefluç bir duruma sokan mal hastalıklarını teşhis etmiş ve
bu hastalıklardan kurtulmanın çarelerini ortaya koymuştur. Hazık doktor elimize
reçeteyi ve ilacı vermiş, geriye sadece ilacı kullanmaktan başka bir şey
kalmamıştır." (İsmail Cerrahoğlu,
"Kur'an-ı Kerim'de İktisad Esasları", Diyanet Dergisi, 9/96-97
(1970), s. 131).
Bu satırlar karşısında sadece "keşke öyle olsaydı"
demekten başka elden bir şey gelmiyor. Zira Kur’an'a karşı bu bakış açısı
bir kısım sorunlar taşımakta; en önemlisi ise saygın ilim adamları bile bu ideolojik bakış açısından kendini kurtaramamaktadır.
***
Ticaret kelimesi Kur’an'da odak
terim olmaya layık kavramların başında gelir. Ticaret odak kelime yapıldığında
onlarca kelimenin onun etrafında bir şekilde örgütlendiği görülür. Bu çok geniş
irtibat ağını detaylandırmadan önce, şunu belirtmek gerekir ki; gerek vahyin
muhatabı Hz. Peygamberin
nübüvvet öncesinde ticaretle meşguliyeti, gerekse onun içinde yaşadığı Mekke
toplumunun en ayırt edici özelliği olarak ticaret birlikteliği Kur’an’a
yansıması sanılandan büyük olmuştur.
Hz. Peygamber daha Hz. Hatice ile evlenmeden önce çocukluğundan beri ticaretle uğraşmış, Amcası Ebu Talip ile birlikte çeşitli kervanlara katılmıştı. Daha sonra Hz. Hatice ile evlenmesi de aslında en temelde onun ticaret konusunda ki maharet ve becerisi ile doğrudan ilgili olmalıdır. Muhammed Hamidullah (ö. 2002), Hz. Peygamberin ticaret için gittiği yerler konusunda herkesin bildiği Şam ziyareti dışında Filistin, Yemen, Bahreyn gibi birbirinden farklı bölgelere gittiği hatta deniz yoluyla Habeşistan'a bile gitmiş olabileceğini belirtmektedir ki bu ihtimali dışlayacak elde mevcut bir veri bulunmamaktadır. (Hamidullah, İslam Peygamberi, 34) Bu seyahatler onun üzerinde önemli bir ticari deneyim kazandırmakla kalmamış, bilgisini ve görgüsünü de artırmıştır.
Onun yabancı ülkelerde kültür ve medeniyet adına gördüklerini Mekke'ye taşıdığına kuşku yoktur. Kur’an'da ticaret etrafında bu denli yoğun kelimenin mevcudiyetini başka yerde değil, burada aramak gerekir.
***
Kur'an'da ticaret merkezi terimi etrafında onlarca kelimeden müteşekkil çok geniş bir irtibat ağı bulunmaktadır. Ticaret kelimesi zaman zaman bey', iştira gibi kelimeler ile eş anlamlı kullanılır. Özellikle bey' ve iştira kelimeleri ezdâd’dan kabul edilir. Yani her iki kelimede de hem “satma” hem “satın alma” anlamı vardır. Ticaret ile bey' arasındaki en önemli ayırım ilkinin bir yerden bir yere mal satmak için giden kimse diğeri ise yerinde sabit olarak mal satan yani bir tür bayi anlamına gelir. Her ikisinde de maddi kâr amacı söz konusudur. İştira kelimesi ise daha ziyade manevi bir alışveriş bağlamında kullanılmaktadır. Ticaret kelimesi bir yandan ecir/ücret/semen gibi ticari hak ediş anlamında ki kavramlarla; bir yandan da dinar, dirhem, zeheb (altın), fidda (gümüş), lü'lü ve dürriy (inci), mercan, yakut, esâvir (bilezik) (52/24, 55/22, 35/33, 56/22-23, 76/19, 24/35) gibi daha somut kavramlarla semantik bir alan meydana getirir. Bu kelimeler içinde bugün kullandığımız para'ya tekabül eden dinar ve dirhemdir. (3/75, 12/20) Ecir (ücret) yüzden fazla ayette geçmekte ve fakat bu sadece dünyevi anlamda değil yapılan bir işin karşılığı olarak ahiret bağlamında da kullanılır. Belki ücret için maddi, ecr için ise manevi bir karşılık olarak kullanıldığı yönünde bir ayırımdan söz edilebilir. On küsur ayette geçen semenen kalilen (9/9) ifadesinde yer alan semen "az bir karşılık, kıymet" anlamına gelir ki bu da maddi olmaktan ziyade manevi bir ticareti ima etmektedir. Yusuf suresinde tek kullanımlık semenin bahs ifadesinde geçen bahs, "eksik, noksanlık" anlamıyla "birkaç kuruş" denebilir.
Hesap kavramı Kur’an'da oldukça fazla zikredilen kelimelerden biri olmanın yanında kullanım alanı hem dünya hem ahiret için geçerlidir. Hesap ve Ticaret kelimesinin birlikte düşünüldüğünde pek çok terimle ilişki kurulabilir. Mesela mizan, keyl, kıstas, vezn, kıntar kelimeleri bu anlamda hesaba ilişkin ticari alet ve edevata işaret eden kelimelerden bazılarıdır. Mizan daha çok ahirette amellerin tartılması bağlamında, keyl hububat türü ürünlerin ölçümü bağlamında, vezn ise daha maddi olmayan, mesela sevapların tartılması, kıstas ise genel bir kullanım alanına sahiptir.
Hesap varsa kağıt (6/7, 91), kalem (3/44, 31/27) da vardır, bunlar varsa bir de yazılacak meta ve mal (ç. emval) olmalıdır. Kur’an "malların noksanlığı" (2/155), "ürünlerin noksanlığı" (7/130)'ndan söz etmekte, mallarını bir araya getirip durmadan sayan kimseleri kınamakta (104/2), "yetim malını yiyenleri" (4/10) ise çok büyük bir günah olarak addetmektedir.
Cennet kıyafetleri olarak adı geçse de harir (ipek: 15/23, 35/33, 76/12) ve türleri sündüs (içlik ince ipek), istebrak (dışlık kalın ipek) kelimeleri (44/53, 76/21) de ticarete medar lüks eşyalar arasında geçmektedir.
Yüzün üzerine kullanımı bulunan rızık kelimesi bağlamında dile getirilen gıda ürünlerinden bakl (bakla), kıssa (acur), fûm (sarımsak), adese (mercimek), basal (soğan), ineb (üzüm), zeytin, nahl (hurma), fakihe/fevakih (meyveler), hudr (sebze) vb. tüketim maddeleri (2/61;6/99) insanın kendisi için ürettiği gibi ticaret için de üretilir. Mal-mülk, meta, bidaa kelimeleri de ticari emtia olarak sıklıkla kullanılmakta ancak bu kullanımlardan bir kısmınd "dünya hayatının süsü" gibi nitelemeler ile dini bir içerik yüklenmektedir.
İki şeyi birbirine sıkıca bağlamak, düğümlemek anlamına gelen akd ve bir diğer kelime ahd ifadeleri eş anlamlı olarak "sözleşme, ahitleşme" demektir. İnanç anlamına gelen akide kelimesinin akd ile ilişkisi "yapılan anlaşmayı ya da inancı sağlama almak, kesinleştirmek" anlamıyla ticaret ve inanç arasında yakın ilişkiye gönderide bulunur.
Deniz kültürüne yabancı olan Mekkeliler ve Arapların bu tutumları bilinmekle beraber, Kur'an'da denizden, denizde yüzdürülen gemilerden ve deniz ürünlerine de yer vermektedir. Ayetlerde, deniz (bahr), gemi (fülk), deniz ürünlerinden balık (lahmen tariyyen) ve süs eşyası (hilye, lülü', mercan) çıkarılması bağlamında ticareti ima eden ifadelere yer verilmesi bu bağlamda düşünülebilir. (16/14; 17/66; 30/46; 35/12; 45/12, 55/22).
Bey' ve şira (iştera) kelimeleri Kur’an’da özel bir yere sahiptir. İştira kelimesinin kullanımlarında, satın alınan nesnelerin neredeyse tamamına yakını, maddi bir ticari meta olmaktan ziyade manevi ve dini içerikli nesneler olduğu dikkat çekici bir ayırımdır: Hidayet ve dalalet, nefisler (enfus), mallar (emval), dünya hayatı, ahiret hayatı, azap ve mağfiret, küfür ve iman, Allah'ın ayetleri, Allah'ın ahdi, boş söz (lehve'l-hadis) böyledir. Görüldüğü üzere iştera kelimesi etrafında oluşan semantik alanda maddi herhangi bir nesne bulunmamaktadır. Satın alma (iştera: 2/16, 79, 87, 90, 102, 174) kelimesinin geçtiği bağlamda Kur'an'da çok açık bir biçimde görülen farklılıklardan biri de insanı satıcı, Allah'ı ise alıcı olarak nitelemesidir. Bu, aynı zamanda bir ticari akti ima etmektedir. Ancak Allah'tan cennetin satın alınması, dünya karşılığında ahiretin satın alınması, hidayet karşılığında sapkınlığın satın alınması, ayetleri az bir değer karşılığında satılması gibi kullanımlarda olduğu gibi bey' teriminin aksine mecazi anlamda bir alışverişten söz edilmektedir.
İştera kelimesi ne kadar manevi ve dini bir terim olarak kullanılıyorsa bey' kelimesi (bazı istisnaları olsa da) tam tersi istikamette maddi bir ticaret karşılığında kullanılmaktadır. "Allah alışverişi helal faizi haram kıldı" (2/275) ayetinde bu durum açıkça görülür. Bey' kelimesinin biat kelimesi ile olan ortak ilgisi nedeniyle Kur’an’daki on dört faklı kullanımının yarısı alışveriş anlamında diğer yarısı da biat edenler anlamında kullanılmıştır. Yübayiun ifadesi halk ile devlet başkanı arasındaki değerler alışverişine itaat etmesi anlamında bey'at ile yakından ilgilidir. Bey'at aslında Araplar arasında yaptıkları satış akdini resmileştirmek anlamında el sıkışırlardı. Bey'at bu yönüyle temelde ticari bir kavram olsa da zamanla toplumsal ve siyasal yönü daha öne çıkmış bir kavram olmuştur. Burada satın alınan ve satılan ürünlerin neler olduğu dikkate alındığında Kur’an açısından çok geniş bir semantik alan ortaya çıkar. İnsandan (Hz. Yusuf'un satılması-12/20) başlayarak, yiyecek içecekler, giyecekler, meyve, sebze ve hububat isimleri, hayvan isimleri ve ticarete konu olabilecek daha pek çok şey girmektedir.
Ticari bir işlem olarak alım satımın belli bir vergiyi gerektiği ilkesi gereği Kur’an'da bununla ilgili kelimelerin kullanılmaması düşünülemez. Vergi çeşidi olarak harç ve haraç, cizye, fey (33/50; 59/6, 7) gibi kelimelerin yanında vergi tahsildarlarına (amil, 9/29) atıf yapmaktan da geri durmaz. Ganimetlerin (enfal, humus: 4/94, 8/41, 69; 48/15, 19, 20) ticari ürünler ile irtibatını da bu bağlamda düşünmek gerekir. Ancak belirtmek gerekir ki haraç, cizye, fey kelimeleri, çok daha sonraları İslam hukukunda kullanılan tarzda, sınırları henüz tam teşekkül etmemiş kullanımlardır. Hadis kaynaklarında Hz. Peygamberin vergi memurlarına (âmil) ilişkin olumsuz ifadelerine rastlansa da (Ebu Davut, İmare, 7) bu tür rivayetleri ihtiyatla karşılamak gerekir. Zira ticaretle ciddi anlamda meşgul olan birinden bu tarz sözlerin sadır olması pek mümkün gözükmemektedir.
Bugün faiz’in temeli olarak gösterilen riba kelimesi Kur’an'da merkezi terimlerden biridir. R-b-v kök kelimesinden türeyen riba kelimesi yirmiye yakın kullanıma sahiptir. En bilinen ve yaygın kullanımı alışveriş anlamına gelen bey' kelimesinin karşıtı olarak kullanılmaktadır. Alışverişte fazladan karşılıksız olarak alınan bir değer olarak geçmektedir. Riba kelimesi merkeze alındığında borç vermek (deyn, karz, rehin) ya da borç almak, kar etmek (ribh, fazl) ya da zarar etmek (hüsran, kesad) kelimeleri aynı semantik alana dahil olurlar. Din kelimesi ile aynı kökten gelen deyn kelimesi borç almak ve vermek anlamı yanında ödünç anlamı da bulunmaktadır. Kur’an'da en uzun ayet olarak bilinen müdayene ayeti (2/282) borçların yazılması gerekliliği üzerinde durmakta, yazının ilerlemesine paralel olarak daha geç bir dönemde, Medine'de nazil olan ayetlerden birini oluşturmaktadır. Borç anlamına gelen bir diğer ifade ise karz kelimesidir. Kelimenin ilginç kullanımlarından biri "Allaha karz-ı hasen"de bulunmaktır. (57/11; 64/17). Kur’an'da ki kullanımı riba'nın tam karşıtıdır. Yani riba alınan borca karşılık ödenen artı değer iken karz, artı bir değer talep edilmeksizin verilen borçtur. Deyn kelimesi ile karza arasındaki en önemli ayırım, Kur’an birinciyi daha profan bir alanda kullanırken karz'a daha kutsal alanda kullanılmakta ve gerçek anlamından ziyade mecazi anlamıyla öne çıkmaktadır.
Borç anlamına gelmese de onu bir nevi ima eden bir diğer kelime rehin kelimesidir. Borç karşılığında alınan teminat olarak hem maddi hem de manevi borç anlamında kullanılır. Borç veren ve borç alan varsa kefil olan, kefalette bulunan (zaîm: 12/72; 16/91, kefil: 16/91) da olmalıdır. Deyn, karz ve rehin kelimelerinin Kur’an'da kullanılmasına eşlik eden en önemli anahtar terimlerden biri ise kuşkusuz emanet terimidir. Kur’an'da yüzlerce kez kullanılan iman, mümin ve emniyet kelimeleri ile aynı kökten gelen emanet gerek Kur’an açısından gerekse vahyin taşıyıcısı Hz. Peygamberin şahsını (emîn) doğrudan ilgilendirmesi bakımından oldukça önem taşımaktadır. Kureyş suresinde ticari kervanların "korkudan emniyette" olma ifadesi bu kullanımlardan biridir. Emanet formunda kelimenin geçtiği altı ayette de bunun ne denli öneli olduğuna vurgu yapılır. Mesela "..ona bir dinar emanet etsen.." (3/75) ya da "Allah emaneti ehline vermekle emreder…." (4/58) ayetleri bilinenlerindendir.
Ticari yönden zarar ve kayıp anlamına gelen hüsran ve kesad terimlerinde benzer bir durum maddi ve manevi zarar ve kayıp vurgusu üzerinden yapılır. Türkçede de maddi kayıp anlamına gelen hasar, Asr suresinde dini ve manevi bir formda (hüsran) karşımıza çıkar. Kelime kazanç anlamına gelen ribh'in karşıtı olarak kullanılır. Kar, kazanç anlamına gelen tek kullanımlık rıbh kelimesi ve yine aynı anlama gelen fazl da ticaretin olmazsa olmaz kavramlarındandır. Ayetlerde birçok kere tekrar eden ibteğu'l-fadl (17/12, 47/29, 59/8) ifadesi, manevi bir sevap ve lütuf olarak yorumlandığı gibi müfessirlerin çoğu tarafından, ticaret olarak yorumlanmıştır. Yine aynı ifade "ticaret maksadıyla gemiye binmeniz ve neticede Allah'ın lütfundan kar sağlamanız" şeklinde de yorumlanmıştır. (Razi, Mefatih, 20/7). Ayetin bağlamı Hac ibadetinin Kur’an öncesi durumu dikkate alınınca ayetin ekonomik ve ticari kazanımları ifade ettiği görüşü ağır basmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder