Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kur'an Anlaşılabilir mi?

Alanında iyi bir tefsir hocası olan arkadaşım; "sahabenin hepsi Kur'an'ı anlamamıştır" şeklinde kesin bir yargıda bulunduğunda çok şaşırmıştım. Gerçekten böyle miydi? Kur’an hiçbir zaman tam anlamıyla anlaşılamamış bir metin midir? Ya da sahabe bile Kur’an’ı tam olarak anlamamışsa, kim anlamıştır? Soruyu daha derinleştirirsek, kutsal kitap Peygamberin kendisinin dışında kimse tarafından tam anlamıyla anlaşılmamış mıdır? Soruları çoğaltabiliriz; ancak tüm bu sorular, tek bir soru altına getirilebilir: “Kur'an anlaşılabilir mi?” Aslında Kur’an’ın anlaşılabilir olup olmadığı,  Kur'an'a  muhatap olan ilk neslin (sahabe) onu gerçekten anlayıp anlamadığı, anladıysa ne kadarını anladığı, anlamadıysa ne kadarlık bir miktarı anlamadığı ile doğrudan ilgilidir. Bu açıdan "Kur'an anlaşılabilir mi?" sorusu, "Kur'an nazil olduğunda tüm muhatapları tarafından anlaşılmış mıdır" ya da "Hz. Peygamber sahabeye Kur'an'ın ...

Kur’an’da Tubba kelimesi

Bizans krallarına Kayser Sasani krallarına Kisra Habeş krallarına Necaşi Mısır kralına Mukavkıs Yemen krallarına ise Tubba , denir. Kur’an nazil olduğunda, Hicaz bölgesindeki Araplar, bölgenin hakim devletlerinin başındaki kişiler için bu unvanları kullanıyorlardı. Ancak bu unvanlardan hiç birisi Kur’an’da geçmemekte, dolaylı olarak bile olsa imada bulunmamaktadır. Bir tanesi hariç: Tubba. Yemen ülkesi geçmemesine rağmen uzun bir dönem orayı yöneten krallarına verilen Tubba unvanı Kuran’da iki yerde geçmektedir. Peki ama niçin?   *** Tubba kelimesi Kuran’da iki yerde geçmekte ve bu iki kullanımda da Yemen bölgesinde bir topluluğu, bir kavmi yani Yemenlileri ima etse de bunu açık olarak topluluk üzerinden ya da coğrafya üzerinden değil oranın yöneticisinin unvanı üzerinden dile getirmektedir. Bu iki ayetten birinde şöyle denilmektedir:  “Onlar mı hayırlı, yoksa Tubba(nın) kavmi (قَوْمُ تُبَّعٍۙ) ve onlardan önce gelen(kavim)ler mi? Suç işledikleri için bi...

Şehir Üzerine Bilimsel (!) Bir Makale

Şehir konusuna geosentrik yaklaşımın ne olduğunu merak ediyorsanız, siz de benim gibi şu başlıklı makaleyi görünce ilgisiz kalamazsınız:  "Evrilme ve Aklıyla Buluşma Açısından "Akıllı Şehirler" Kavramı: Şehirler Nasıl Akıllı Olur? Geosantrik Yaklaşım".  Nasıl kalabilirsiniz ki makalenin yayınlandığı derginin adı bile okutur:  Journal of Urban Academy.  Ü stelik  makale bir değil tam dört akademisyen tarafından hazırlanmışsa.      Şehir konusuna ilgim nedeniyle başlığı görünce merakım daha da arttı. Giriş kısmında "Bu makale, medeniyetimizin ontolojik anlayışına uygun şehir ve şehre ilişkin kavramları öncelemek, irdelemek ve medeniyet perspektifimiz ile gerçekleştirilecek uygulamalara imkân sağlayacak bir yol haritası çizmeyi amaçlamaktadır."  (s. 266) cümlelerini okuyunca olabilir deyip okumaya devam ettim. Ancak okumam bir kabusa dönüşmek üzereydi; zira makalede  şehir dışında her şeyden bahsediyordu.. Okuma deneyimim tam bir faciaya dö...

İstanbul’un Ara Sokakları: Taksim

    Taksim meydanı, dünyaya gözümü açtığım ilk meydandı. Daha çok küçük bir çocukken, oraya ne zaman çıksam içim kıpır kıpır olurdu. Bir yanda kalabalıklar içinde kaybolma korkusu diğer yanda beni benden alan o ışıltılı dünya arasında gidip gelirdim. Cumhuriyet caddesi ile Harbiye ve Elmadağı tarafına; Tarlabaşı bulvarıyla Şişhane ve Kasımpaşa'ya; İstiklal caddesiyle Beyoğlu ve Tünel'e; Sıraselviler caddesiyle Cihangir ve Tophane'ye; Gümüşsuyu tarafından Dolmabahçe’ye ve nihayet Taşkışla caddesinden de Nişantaşı ve Maçka’ya bağlanan yolları, bir çocuk için hayli karmaşık olsa da benim için bir top sahasıydı ve bu nedenle orayı hep çok sevdim. Tarlabaşı bulvarı ile tam karşısındaki Gümüşsuyu’na inen güzergâh arasında sanki bir asırlık zaman farkı vardı. Ya da şimdi bana öyle geliyor. Bu güzergahlar içinde benim favorim; Ağa Camii’nin önünden Beyoğluna uzanan İstiklal caddesiydi. Bu efsanevi güzergah üzerinde pasajlar, lokantalar, barlar, pavyonlar, sinemalar, tiyatrolar, kit...

Yemenli dört bilge

Yemende doğup büyümüş, hayatının büyük bir bölümünü orada yaşamış, İslam geldikten kısa bir süre sonra Yemen bölgesine intikal edince Müslüman olmuş bu dört isim şunlardır: Ebu Hüreyre Hemmam b. Münebbih Vehb b. Münebbih Kabu’l-Ahbar Niçin başkası değil de bu isimler? Bu isimleri seçme nedeni, Yemenli başka isim olmadığından değildir. Elbette başka isimler de var. Ancak birazdan görüleceği üzere, Hz. Peygamberin vefatının hemen ardından başlayan tarihi süreçte, İslam kültür mirasının neredeyse tamamına yakını bu dört isim tarafından belirlenmiştir. Bu nedenle de İslam geldiğinde Yemen’in Arap yarımadasındaki yaşamsal önemi gösterilmek istenmiştir. *** Dört sahabi Dört tabiin Dört alim Dört bilgin Niçin bu tanımlamalar değil de dört bilge denirse, doğrusu Yemenli olmalarının dışında; alim, muhaddis, müfessir, bilgin, sahabi, tabiin vb. sıfatların hiçbirisi bu isimleri ortak bir terim altında birleştiren nitelemeler değildir. Bu nedenle başlıkta kullanılan bilge ...