Ana içeriğe atla

Mekke mi ve Efes (Efesos) mi?

“Mekke bir (antik) kent) midir?” başlıklı yazıda, Mekke’nin bir antik kent olmadığını, olamayacağını; buranın sadece kutsal bir kent olduğunu yazmış ve bunu anlamanın yollarından birinin de bugün antik kent olarak adlandırılan ve Mekke ile çağdaş bir şehirle, antik Efes kenti ile kıyaslamaktır demiştik. O yazıda antik kent ile kutsal kent ayırımını yapmış, Mekke'nin ve Efes'in kutsal kent olduğunu söylemiş ancak Efes'in aynı zamanda antik bir kent olduğunu belirtmiştik. Bunu da antik kentin ayrıcalıklı yanlarından birinin de sadece zamansal öncelik değil aynı zamanda bilim, sanat ve mimaride gelişmişlik ölçütü olduğunu söylemiştik.  

İşte bu yazıda Antik Efes kentine biraz daha yakından, görsel illüstrasyonlar eşliğinde bakmaya çalışacağız.

Öncelikle arkeolojik kazıların başladığı 19. yüzyıldan beri devam eden kazılar sayesinde Efes şehrinin aydınlatılmamış karanlık bir noktası neredeyse bulunmamaktadır. Oysa Mekke için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. 

Efes antik dönemden itibaren yazılı kaynaklarda bolca tasvir edilmektedir. Heredotos (MÖ. 425) Tarih'inde Efes'ten sık sık bahsetmekte, oranın coğrafi özelliklerinden, tapınaklarından ve bölgenin sosyal ve kültürel öneminden söz etmektedir:

  • "çevresi kuşatılan Ephesosluların Artemis tapınağına kadar bir ip uzatıp tapınağı kale bedenine bağlamaları, bu suretle kentleri tapınağa adanmış ve onun bir parçası haline gelmiş saymaları o zaman olmuştur." (Heredotos, Tarih, s.16)

Heredot, Lidyalıların yaptığı, İranlıların geliştirdiği Kral yolu Efes'ten başlayıp Pers İmparatorluğu şehirlerinden Persepolis arasında geliş gidişi kolaylaştıran bu yoldan da bahsetmektedir.

  • "Biz kendimiz de bu yol hakkında bir şeyler söyleyeceğiz: Bütün yol boyunca kraliyet konutları ve çok güzel kervansaraylar vardır." (s. 405).

Felsefenin İyonya'da başladığı dikkate alındığında özellikle Heraclitos (MÖ. 450)’un Efes'li olduğu ve felsefesini burada geliştirdiği biliniyor. Platon (MÖ. 348) zaman zaman hem Efes hem de Heraclitos'a atıflarda bulunur:

  • “Hiç kuşkusuz. Çünkü Sokrates bu Herakletios'un veya dediğin gibi Homeros'un ilkeleri veya daha eski ilkeler hakkında mütehassıs göçmenlerden Efes'li kimselerle konuşabilmek, delillerle konuşabilmek kadar imkansızdır.” (Platon, Theaitetos, s. 82).
Efes'in Antik Yunan sonrasında ki yılları da çok aydınlıktır. Romalı ünlü mimar Vitrivyus (MÖ. 15) Mimarlık Üzerine adlı yapıtında Efeslilerin yasaya bağlılığından ve şehri kuran mimarlarından söz etmektedir:
  • “Ünlü ve önemli Yunan kenti Efes’te atalardan kalma sert ancak adaletsiz olmayan eski bir yasa olduğu söylenir. Bir mimar bir kamu binasının yapımını üstlendiği zaman maliyeti hakkında söz vermek zorundadır, Bu kestirimler yargıca verilir ve yapıt tamamlanana kadar mimarın mal varlığı kefalete bağlanır. Yapıt bittiğinde mimarın kestirimleri doğru cıkarsa payeler ve onur nişanlan ile odullendirilir. Eğer verdiği kestirimin dortte birinden fazla olmayan bir ekleme gerekiyorsa, bu para hazine tarafından verilir ve cezası yoktur, Ancak, yapıt için belirtilen ederin dortte birinden daha fazla para gerekiyorsa tamamlanması için gerekli para, mimann mal varlığından alınır. Tanrı aşkına, boyle bir yasa, Roma halkı icin yalnız kamu yapılarında değil ozel konutlarda da uygulansa! O zaman cahiller, cezalandırılmadan ortada dolaşamayacak ve mimarlık mesleğini kesinlikle tam ve bilimsel eğitimden gecen ehliyetli kişiler uygulayabilecekti. Beyefendiler, sırasında malikanelerinden atılmaya bile neden olan sınırsız ve musrif harcamalardan korunacak, mimarlar da cezalandırılma korkusuyla giderlerin sınırlarını hesaplayıp belirlemekte daha dikkatli davranacaklardı; boylelikle, yapılar on gorulen giderlerle veya biraz fazlasıyla tamamlanıp teslim edilebilecekti.” (Vitruvius, Mimarlık Üzerine On Kitap, s. 205).

Vitruvius ile aynı dönemde yaşayan  Strabon (MS. 24)’da Efes’e dair ayrıntılı bilgiler verir. Miletos ile Efesin en güzel kentler olduğuna vurgu yapar:

  • “İlk kuruluşların meydana geldiği başlıca yerlerden başlayarak, birçok kısımlarını ayrıntılı bir şekilde tekrarlayacağım, yani Miletos ile Efesos dolaylarındaki demek istiyorum. Bunlar en iyi ve en ünlü kentlerdir.” (Coğrafya, s. 185)

Kentte bir tersane ve limanın bulunduğunu ve Asya’daki Torosların batısındaki en büyük ticaret merkezi olduğunu söyler. Strabon devamla Kodrus oğlu Androklos’un bölgeye gelişinden ve bölgede yapmış olduğu değişikliklerden bahsetmektedir. Ayrıca bu bölgede Lidyalılar’ın ve Amazonlar’ın yaşadığını da dile getirir. Kroisos Dönemi’nden sonra halkın dağ yamaçlarından indiğini ve Büyük İskender’e kadar Artemision çevresinde yaşadıklarından bahseder. MÖ. 356 yılında Artemision, Herostratos tarafından yakıldıktan sonra, Büyük İskender 334 yılında kente geldiğinde yanan tapınağın yenilenen inşasının tamamlanması için yardım teklifinde bulunsa da Ephesoslular bunu kabul etmeden tapınağı bitirdiklerini dile getirir.

MÖ. 30 yılında Roma iç savaşını kazanan Augustus, Pergamon yerine Ephesos’u “Provincia Asia” ilan edince  kent kısa sürede işlek liman ve ticaret yol ağına sahip olduğu için çok önemli bir konuma gelir. Hz. İsa’nın ölümünden sonraki yüzyılda, Ephesus’un kozmopolit olması Hristiyanlığın yayılması için elverişli bir ortam oluşturur, St. Jean Ephesos’a kendisine İsa tarafından emanet edilen Meryem Ana ile geldiği söylenmektedir..

Aziz Paulus’un ziyaretinden rahatsız olan gümüş ustaları ayaklanma başlatmışlardır. Paulus’un Roma’da öldürülmesinden sonra St. Jean, Ephesos Kilisesi’ne bağlı kiliselerin başına geçerek İncil’ini burada yazmıştır. İmparator Hadrianus kenti MS. 129 yılında ziyaret ettiğinde kent ikinci kez Neokoros” ünvanına sahip olmuştur. MS. 3. yy.’da yaşanan depremler ve felaketlerden sonra kentte değişen ekonomik, sosyo-kültürel yapı ve din, kentin şekillenmesinde etkili olmuşturDiocletianus Dönemi’nde yeniden bir canlanma yaşamış ve Ephesos Küçük Asya’nın başkenti olmuştur. Hıristiyanlık, İmparator Constantinus zamanında MS. 313 yılında Milona Fermanı ile serbest bırakılsa da kentte Artemis kültü ağırlığını korumaya devam etmiştir. Kent ayrıca bu dönemde bölgelerarası ticaret merkezi konumunu korumuştur.

MS. 2. yüzyılda inşa edilen, Doğu Gymnasiumu büyük banyo salonları, zengince döşenmiş mermer bir salonu ve oturma basamakları olan bir de konferans salonuna sahiptir. Yine bu alanda bulunan iki katlı ve üç nefli ion düzenli Bazilika Stoa içerisinde İmparator Augustus ve eşi Livianın oturur biçimde heykelleri bulunmuştur. Bu alanda bulunan Odeion benzeri yapı 1.yüzyıl da inşa edilmiş, bouleuterion olarak kullanılmış ve 150de bir sahne duvarı eklenmiştir.

Bouleuterion meclis binasına verilen addır. Kütüphane meydanından tiyatroya kadar uzanan Mermer Cadde altında şehrin atık suları için kanalizasyon bulunur

MÖ. 3- 1. yüzyıla tarihlenen tiyatro yenileme sırasında önce 2 sonra 3 katlı gösterişli cepheye kavuşmuştur. Tören caddesi olarak da kullanılan, geceleri aydınlatılan caddenin iki yanında galeriler, dükkanlar bulunmaktadır. MS. 2. yüzyılda Vedius Antonius adına zengin bir Efesli tarafından yaptırılan Liman Gymnasium’u tören salonu, soyunma odası ve hamamları ile dönemin sportif ve kültürel eğitimin yapıldığı alandır

Geç Antik Dönem’de kentte yoğun bir inşaat faaliyeti yaşanmış, var olan yapılar yeni ihtiyaçlara uygun hale getirilerek yenilenmiştir. En önemli değişikliklerden bazıları İmparator Hadrianus için liman alanına inşa edilen Olympeion’un Meryem Ana Kilisesi’ne dönüştürülmesidir.

Bu dönem boyunca kentte çok sayıda şapel ve kilise inşa edilmiştir. Meryem Ana Kilisesi, Aziz Yuhanna Theologos Bazilikası, Yedi Uyurlar Coemeteriumu ve Lukas Mezarı sayesinde kent erken Hıristiyanlık hac merkezlerinden birine dönüşmüştür.

İslam kaynaklarında özellikle felsefe ile ilgilenen filozofların Efes’e atıfta bulunmaları da ilginçtir. Mesela İbn Miskeveyh (ö. 421/1030), Kitabul akl ven'nefs isimli eserinde sıklıkla Rufus adındaki bir tabibe atıf yapmakta ve şöyle demektedir:

  • “O bir tabiatçı hekimdir. Tıp eğitimi ve uygulamalarıyla öne çıkmış biridir. Galen'den önce Efes şehrinin eskilerindendir diye nitelenmektedir.” (İbn Miskeveyh, Nefis ve Akıl Risalesi, s. 16

Bergamalı ünlü hekim Galen neyse Efes’in yetiştirdiği ünlü bir hekim olan Rufus da o'dur. 20'ye yakın eseri tercüme edilmiş, böylece antik tıp kitaplarının kaybolması önlenmiş ve çok uzak bölgelerde okunabilmesi olanaklı olmuştur. Antiki­tenin tıbbi mirasını özümseyen Müslüman hekimler, bu kitaplara  deneyleri­ni, gözlemlerini, bilgilerini ve tecrübelerini katarak orijinal eserler ortaya koy­muş, kurdukları sağlık kurumlarında verdikleri tıp eğitimiyle ortaçağ boyunca yaklaşık 600 yıl Doğu ve Batı’da tıbbın önderi olmuşlardır. (A. Haydar Bayat, Tıp Tarihi, (İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi 2016), s. 203-205).

Efes’in bilim ve felsefeye beşiklik yapması nedeniyle buradan yetişen daha pek çok isim vardır. Oysa Mekke tarihinin hiçbir döneminde ne felsefeye ne de bilimsel gelişmelere böyle bir meyil olmamıştır.

Efesin felsefe ve bilim tarihindeki bu konumu nedeniyle Hz. Peygamberin doğumuna yakın bir dönemde Mekke karanlıklar içindeyken, Efes’teki Arcadius Caddesi “Vahşi Yabandomuzu Anıtı’na kadar” elli lambayla aydınlatılmış ışıl ışıl bir kentti. (C. Gates, Antik Kentler, s. 514). 

Benzer ifadeleri, Lewis Mumfort da kullanmaktadır. Onun kaydettiğine göre Ammianus, IV. Yüzyılın ortalarında, “geceleri lambaların aydınlığı gunduz ışığıyla yarışıyordu” demektedir. (Mumford, Tarih Boyunca Kent, s. 271).

***

Bu genel bilgilerden sonra şimdi kentin kısa bir tarihini özellikle arkeolojik kazılar sonrasında ortaya çıkarılan bölgelerin görseller eşliğinde şehrin çehresini görmeye çalışalım.

Macar asıllı bir sanatşı olan Adam Nemeth'in bilgisayar ortamında hazırladığı illüstrasyonun eşliğinde Efes’te nelerin olup olmadığına daha yakından bakalım. Görsellerin sol sütünu bugün hala ören yeri olarak mevcut yapıları, sol sütün ise bilgisayar ortamında tahmini görüntüleri vermektedir.


Kentin tarihi çok eskilere gitmekle beraber, Büyük İskender'in genarellerinden Lisimahos, MÖ. 300'lerde, kenti Milletli Hippodamos'un bulduğu "Izgara Plan"a göre yeniden kurduğu bilinmektedir. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak keser. Mekke'nin kutsallığına karşılık gelebilecek bir sürü mekandan dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı başta olmak üzere, Meryem Ana Evi ve Kilisesi. Hz. İsa'nın havarilerinden St. Jean Yuhanna'nın mezarı görünen anıtsal kalıtlardır. Yuhanna’nın mezarın üzerine MS. 6. Yüzyıl imparatorları tarafından yaptırılan ve Ayasofya ile yarışacak Aziz John Bazilikası önemli yapıtlardan bir diğeridir.  Altı kubbeli bazilika yanında hem okul hem spor merkezi olarak kullanılan iki adet gymnasium bulunmaktadır. Burada Paidonomoslar’ın gözetiminde temel eğitim, gramer, geometri, resim ve müzik dallarında eğitim veriliyordu. 

 Efes Agorası


Bazı kentlerde birden fazla agoranın olduğu biliniyor. Örneğin; Antik Ephesos kentinde, ticaret ve devlet agorası olmak üzere, iki tane agora vardır. (Bk., Ahmet Fidan, "Antik Liman Kentlerindeki Sosyal ve Düşünsel Yaşam Üzerinde Deniz Ticaretinin Etkisi, Karadeniz'in Efes'i Teion ", Kent Kültürü ve Yönetimi Hakemli Elektronik Dergi, c: 9, Sayı 3 Sonbahar 2016, s. 87). Kentin yönetiminde iki meclisli bir yapıdan Danışma Meclisi toplantılarının yapıldığı Odeon ve bir nevi belediye binası olan Prytaneion bulunmaktadır. 

Kuretes sokağı (Mermer cadde)



Efes deprem ve bir sürü başka felaketler yaşanmasının ardından kısmi bir düşüe geçmiş olsa da MS. 4. yüzyıl sonları ile MS. 5. yüzyıl başlarından itibaren tekrar toparlanmış ve gelişmeye başlamıştır. Sanatsal ve imar faaliyetleri tekrar başladıktan sonra kent merkezinin yeri Kuretler Caddesi denen bu mıntıkada konumlanmaya başlamıştır. Agorası ile Celsus Kütüphanesi arasındaki yol, şehrin idaresinde önemli rol oynayan ve her yıl değişen altı üyeye sahip olan Kuretler (dini liderler) birliğinin geçtiği yol olduğu için bu ismi almıştır. Caddenin iki tarafında bulunan sütunların gerisinde dükkanlar ve önünde Efes kentinin ünlü kişilerine ait heykeller yer almaktadır. Şehrin en büyük kanalizasyon sistemi mermerle kaplı bu caddenin altındadır. Burası ve çevresinde birçok İmparatorluk yapısı Hıristiyanlık yapısına dönüştürülerek kullanılmaya başlanmış ve bir kanal yardımıyla şehir limana bağlanmıştır. (Ladstätter, The Transition to Late Antiquity, s. 6-7).

Efes tiyatrosu

 

Büyük Tiyatro, Mermer Cadde'nin sonunda bulunan, 24.000 kişilik kapasiteyle antik dünyanın en büyük açık hava tiyatrosudur. Çok süslü ve üç katlı bir sahne binasına sahip olup, oturma basamakları üç bölümlüdür. Tiyatro, St. Paul'ün vaazlarına da mekân olduğu söylenmektedir. Tiyatro gymnasiumu, hem okul, hem de hamam işlevine sahip büyük yapının avlu kısmıdır. Burada tiyatroya ait mermer parçalar restorasyon amacıyla sıralanmıştır.

Celcus Kütüphanesi



Şehrin, kent bilinci açısından değeri ise Mekke ile asla mukayese edilemez. Zira hiçbir yazılı kaynağın olmadığı, okuma yazmanın bile bilinmediği Mekke'ye kıyasla, içinde 15.000 kitabın bulunduğu iki katlı devasa büyüklükteki Celsus kütüphanesi bile tek başına yeterli bir kanıttır. Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan kütüphane, MS. 106 yılında Efes valisi olan Roma senatörü Gaius Julius Celsus Plemaeanus  ölünce, oğlu Galius Julius Aquila tarafından yaptırılmıştır. İlk çağ uygarlıklarından olan İyonya döneminde inşa edildiği anlaşılan kütüphane iki katlıdır. Kütüphane ayrıca baba Celsus’un lahit mezarını da barındırmaktadır. Celsus'un lahdi kütüphanenin batı duvarı altındadır. Kütüphanede kitap ruloları, duvarlardaki nişlerde saklanıyordu. Kuretler Caddesi ile mermer caddenin kesiştiği noktada bulunan kütüphane Roma mimari özelliklerini yansıtmaktadır. Ön cephe kolonlarında bulunan 4 kadın heykeli akıl, kader, ilim ve erdem öğelerini sembolize etmekte ve orijinalleri Viyana Müzesi’nde bulunmaktadır. (Bk. N. Yıldız, Antikçağ Kütüphaneleri, s. 227-240). 

Hadrian tapınağı

İmparator Hadrianus adına, anıt tapınak olarak inşa ettirilmiş tapınak, Korinth düzenlidir ve frizlerinde Efes'in kuruluş efsanesi işlenmiştir. Tapınağı girişindeki frizde Efes'in 3 bin yıllık kuruluş efsanesi şu cümlelerle yer alır: Atina kralı Kodros'un cesur oğlu Androklos, Ege'nin karşı yakasını keşfetmek ister. Önce, Delfi kentindeki Apollon Tapınağı'nın kahinlerine danışır. Kahinler ona, balık ve domuzun işaret ettiği yerde bir kent kuracağını söyler. Androklos bu sözlerin anlamını düşünürken Ege'nin lacivert sularına yelken açar. Kaystros (Küçük Menderes) Nehri'nin ağzındaki körfeze geldiklerinde karaya çıkmaya karar verirler. Ateş yakarak tuttukları balıkları pişirirlerken çalıların arasından çıkan bir yaban domuzu, balığı kaparak kaçar. İşte kehanet gerçekleşmiştir. Burada bir kent kurmaya karar verirler. Tapınağın güney portiğine küçük bir apsis ve önüne bir sunak yerleştirilmesiyle bir kilise oluşturulmuştur4. yüzyıl sonundan itibaren gelişen bu bölge 6. yüzyılda da devam etmiştir..

Memmius anıtı


Diktatör Sulla Efes şehrindeki Romalılar için bir kahramandı. Efesliler, vergiler çok yüksek olunca Roma'nın boyunduruğundan bıkmışlardı. Bir mucizeye ihtiyaçları vardı ve bu Karadeniz kıyısındaki Pontus İmparatorluğu'ndan Mithridates'ti. Ordusuyla birlikte 80.000 Romalıyı öldürdü. İsyandan üç yıl sonra Sulla komutasındaki Roma ordusu Mithridates'i fethetti ve güvenlik getirdi. İşte MÖ. 87'deki bu fethi hatırlatmak için Memnius anıtı, diktatör Sulla ve torunu Memmius'a ithafen yapılmıştır. Memmius anıtı Domitian Meydanının kuzey köşesindedir. Kabartmaları anıtın doğu tarafındadır. MS. 4.yy'da anıtın batı kenarına bir çeşme ilave edilmiştir. 

Trajan Çeşmesi   

Cadde üzerindeki iki katlı anıtlardan biridir. Ortada duran İmparator Traianus’un heykelinin ayağı altında görülen küre dünyayı simgelemektedir. İçinde su sarnıçlarının yer aldığı Yuhanna kalesişehir mezarlığı olan nekropol yanında hamam ve umumi tuvaletler de bulunmaktadır. Umumi tuvaletlerin ortasında havuz yer almaktadır. 

Efes Yamaç evler


Efes'in en ilginç yapılarından biri Yamaç evlerdir. Bu evler, kentin seçkinlerinin ve aristokratlarının oturdukları çok katlı binalar olup, duvarları mermer kaplama ve fresklerle tabanı ise süslü mozaiklerle kaplıdır. 7. Yüzyıl dünya şartlarında olması ihtimal dışı görülse de tarihi kayıtlar bu evlerin kalorifer sistemi ile ısıtıldığını söylemektedir. Dahası Efes'te yaşayanların sıradan meyve bahçelerini zevk parklarına çevirdikleri, ileri düzeyde gelişmiş bahçe tekniklerine sahip olmaları ile ilgili pek çok kanıt mevcuttur. 

Artemis Tapınağı


Artemis Tapınağı, antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olarak temelleri MÖ. 7. yüzyıla kadar gitmektedir. Artemis Tapınağı MÖ. 356'da adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostatus adlı bir Yunan tarafından yakıldı. Aynı gece Büyük İskender doğmuş, daha sonra ise Anadolu’yu fethettiğinde Artemis Tapınağı’nın yeniden yapılması için yardım teklif etmiş fakat reddedilmiştir. Tapınaktan günümüze sadece birkaç mermer blok kalmıştır. Tanrıça Artemis'e ithafen Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlanmış ve dönemin en büyük heykeltıraşları Pheidias, Polycleitus, Kresilas ve Phradmon tarafından yapılmış olan bronz heykellerle süslenmiştir. Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Tapınak, hem bir pazaryeri, hem de bir dini müessese olarak kullanılıyordu. Tapınağın en güzel parçaları Londra'daki British Museum'da sergilenmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Hatice’nin evi üzerine

Bir önceki yüzyılda, Suudiler iki büyük kötülük yaptılar. Birincisi büyük bir kültür mirasının tarihi izlerini tamamen yok edip ortadan kaldırdılar, ikinci ve daha önemlisi, özellikle 19. Ve 20. Yüzyılda ortaya çıkan arkeolojinin imkanlarından yararlanmayı tümden yasaklayıp güya kutsalı koruma bahanesinin arkasına sığınarak hem kutsal şehri mahvettiler hem de ceplerini doldurdular. Son dönemde büyük bir şamatayla duyurulan bir kitabın yayınlanması bağlamında bu kötü izlenimi ortadan kaldırmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Söz konusu kitap, Hz. Hatice’nin ve dolayısıyla nübüvvetin en önemli tanıklıklarından biri olan evin hikayesi. Kitabın yayınlanma gerekçesi ve içeriği ise Mekke’de yapılan bir arkeolojik kazının ürünü olması. 2014 yılında yayınlanan kitabın adı The House of Khadijah bint Huwaylid. İngilizce ve Arapça olarak iki dilde basılan ve piyasaya sürülen kitabın üzerinde yazar olarak görünen isim A. Zeki Yamani imzasını taşıyor. Önce kitabın yazarından başlayalım. Kimdir Ze...

Kuran’da “zenim” kelimesinin anlamı üzerine

Kur’an’da 23 sene Velid bin Mugire aşağı As bin Vail yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine’ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 lavuk müşrik. Ve o müşrike Kur’an’da öyle küfürler var ki. Bir tanesini okuyayım mı size Kalem Suresi… Hem kel hem fodul ve üstüne üstük piç… Ama tabii meale öyle yazamazsınız. ‘Soysuz’ yazacaksınız. Aç. Adres de vereyim. Ferrâ’nın ‘Meâni’l-Kur’ân’ını aç, İbn-i Kuteybe’yi aç, nereyi açarsan aç. Nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna ‘zenîm’ denir Arapça‘da. İlahiyatçı yazar, Prof. Dr. Mustafa Öztürk tarafından ilk kez 2020 yılında bir konuşmada dile getirilen bu ifadeler geçtiğimiz günlerde bir kısım farklı muhatapların konuya dahil olmasıyla tartışmayı daha da alevlendirmiş ve bu tartışmalar boyunca Kuran sadece bir dolgu malzemesi olarak kullanılmaktan başka bir işe yaramamıştır. Tartışmanın odak noktası, Kalem suresi 13. Ayette geçen zenim ifadesinin piç anlamına gelip gelmemesidir. Öncelikle Öztürk gibi velut b...

Mekke'nin karanlık yılları

İslam ve Kuran’ın Mekke dönemi hem dinin ve kutsal metnin oluşum ve inşa evresinin hem de her ikisini tebliğ eden Hz. Peygamberin yaşamının çok büyük bir bölümünün geçtiği en uzun dönem olmasına rağmen hala bilinmeyenlerinin bilinenlerden çok olduğu bir  dönemdir. Bunu anlamanın en kestirme iki yolu vardır: biri Mekke kronolojisine bakmak, diğeri de Medine dönemi ile karşılaştırmaktadır.  Önce Mekke kronolojisini yansıtan şu tabloya bakalım: Sene MEKKE DÖNEMI KRONOLOJİSİ 570 Hz. Peygamberin doğumu ve Süt anneye verilmesi 571   572   573   574 Annesi Amine’ye iade edilmesi 575 Amine’nin ölümü ve Dedesinin himayesine verilmesi 576   577 Dedesinin ölümü 578 Ebu Talib ile Şama gidiş 579   580 ...

Büyük İskender’in Kuran’da ne işi var?

Başlıktaki ifadeden, meseleyi egzajere etmek ya da kutsal kitabımızı sorgulamak için kullanılmadığı sadece onu anlamak ve açıklamak gibi bir halis niyet taşıdığından emin olunmalı ve konuya yaklaşımımız belli bir müsamaha ile hoş görülmelidir. Aslında başlıktaki sorunun cevabı hiç de zor değildir. Zira Kuran’ın zamansal olarak tarihi şahsiyetlerden bahsetmesine ilişkin yakın ve uzak pek çok örnek bulunmaktadır. Örneğin Kuran’dan 30 yıl önce yaşamış Ebrehe’den bahsedilmesi, daha önce ashab-ı uhdut ’tan ya da 6 asır önce Hz. İsa’dan bahsetmesi nasıl mümkünse 9 asır önce MÖ. 356-325 yılları arasında yaşamış dünya tarihinin en istisnai isimlerinden İskender’den bahsetmesi de ilkesel olarak pekâlâ mümkündür. Ancak konumuz tarihi bir şahsiyet olarak Büyük İskender’in bizatihi kendisi olmadığından, özellikle Kuran’da anlatılan Zülkarneyn’in kimliği bağlamında ondan dolayısıyla bahsedilecektir. Kehf suresinde 83-98 ayetleri arasında adı üç defa geçen Zülkarneyn’den doğuya ve batıya seferle...

Kur'an ve İranlılar -VIII-

Kur’an’a özgü yalın ifadelerden biri olan esatirü’l-evvelin  ilginç bir kullanım olduğu kadar aynı zamanda bir izlek olarak Kuran ve İranlılar ilişkisini kısmen de olsa deşifre edici özellikler taşımaktadır. Usture kelimesinin kökeni Yunanca, Aramice ve Süryanice dillerine dayanıyor. “Tarih” anlamına gelen  historia  ya da  storia ’ dan Arapça geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Evvelin ifadesi ise “geçmiş milletler”, “ilkel topluluklar” anlamıyla bir terkip halinde daha çok “eskilere ait efsane ve masallar" anlamında olumsuz bir çağrışıma sahiptir. Bu ifadenin geçtiği 9 farklı yerde ikili bir anlam konseptinde kullanılmıştır: Biri öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmayan Mekkeli paganların bunu eskilerin masalları olarak nitelemeleri (Mü’minun 23/81-89; el-Furkan 25/5), diğeri ise Kuran’da büyük bir yer tutan kıssaların benzerlerini kendilerinin de uydurabileceklerini söyleyenlere karşı bir meydan okuma bağlamında geçmektedir: ·     ...