Lokman Hâkîm hakkında söz söyleyebilmek için Kuran’ı merkeze alarak artsüremli üçlü bir tasnif ve okuma yapmak kaçınılmazdır:
- Kuran öncesi Lokman
- Kuran ve Hz. Peygamber döneminde Lokman
- Kur’an sonrası Lokman.
Dolayısıyla
üç farklı Lokman prototipi ile karşı karşıyayız.
Kuran öncesi Lokman, Cahiliye şiirinde sıklıkla kullanılan mitolojik bir unsur olmanın yanında özellikle uzun ömürlü olması dolayımında anlatılmakta ve onun 560, 1000, 3500, 4000 yıl yaşadığı anlatılmaktadır. Onun bu dönemdeki adı “Lokmanü'n-nüsûr”dur. Yani kartallar kadar uzun yaşayan Lokman demektir. Bu dönemde onun için kullanılan bir diğer ifade ise “el-Muammer” (uzun ömürlü)'dür.
Lokman, Peygamber olmadığı halde Kur’an’da adına müstakil sure olan tek kişidir. Üzerinde düşünülmesi gereken bu durumun bir anlamı olmalıdır. En azından, Hz. Peygamberin yaşadığı zaman ve mekân dolayımında gerek Arapların gerekse bizzat Peygamberin bilincinde Lokman’ın tartışmasız çok canlı, bilinen ve halk muhayyilesinde önemli bir yer tuttuğu çıkarsanabilir. Zira aynı Lokman Tevrat ve İncil’de yer almamaktadır. Arap yarımadasının dolayısıyla Arapların yerel kahramanlarından biri olduğuna hiç şüphe yoktur. Bu ikinci dönemde darb-ı meselleriyle meşhur bir şair ve kahin (nebi) görünümündedir.
Kuran’da adı ile anılan
surede Lokman’dan 12-19 ayetler arasında sadece ona verilen hikmetten ve onun
oğluna yaptığı nasihatlerden söz edilmektedir. Bu öğütler Allah’a
ortak koşmamak, anneye babaya iyi davranmak, namaz kılmak,
iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, sabırlı olmak, böbürlenmemek,
başkalarını küçümsememek, alçak gönüllü olmak gibi dinî ve ahlâkî konuları
içerir. Yaşamı ve onun kim olduğu hakkında Kur’an detay bilgi vermez. Gerçi Lokman
suresini okuyanlara kıyamet günü Lokman’ın arkadaşı olacağına dair bazı rivayetler
(Zemahşerî, Keşşâf, 3/239) bulunsa da bunlar temel hadis kaynaklarında
yer almaması nedeniyle kuşkuyla karşılanmalıdır.
Hz. Peygamber ile Medineli
müşriklerden Süveyd b. Samit arasında yaşanan bir olay dolayımında
Lokman’ın Hicaz’da (Mekke ve Medine’de) çok yaygın olarak bilindiği ve
tanındığını göstermektedir. Buna göre çok düzgün bir adam olduğu anlaşılan Süveyd
b. Sâmit, Lokman’a nisbet edilen ve adına Mecelletü Luḳmân denilen
bir yazıtın Kur’an’dan üstün olduğunu ileri sürmüş, Peygamber de onu
dinledikten sonra Lokman’a atfen söylenenleri güzel bulmuş, fakat Kur’an’ın
bunlardan daha üstün olduğunu belirtmiştir. (Taberi, Camiü'l-beyan, 5/651).
Kuran sonrası Lokman ise özellikle Abbasilerin iktidara gelmesiyle Yunan deneyiminin İslam dünyasına tercüme edilmeye başlanması neticesinde onun bir hekim ve filozof olma yönü öne çıkarılmış ve önceki iki döneme nispetle bambaşka bir profil ortaya çıkmıştır: Lokman-ı Hâkîm. Ünlü Yunan bilgini Empedokles ile ilişkilendirilmesi bu dönemdedir. Mesela Said el-Endelusi (ö. 462/1070) Ṭabakatü’l-ümem adlı eserinde Lokman’ı Empedokles’in hocası olarak nitelemektedir. (Ṭabakatü’l-ümem, s. 78). Ünlü çevirmen Huneyn b. İshak (ö. 260/873), eserinde yer verdiği Yunanlılar arasında tek farklı isim olarak ondan bahsetmektedir. (Adabül-Felasife, s. 129-132). Bu dönemde tıp ve tababetin felsefe ile neredeyse eş anlamlı kullanıldığı düşünülürse Lokman-ı Hâkîm’e atfedilen onun bitkilerden ilaçlar ürettiği ve çeşitli hastalıklara çareler bulduğu yönündeki anlatıların da mantıksal bir zemine oturduğu söylenebilir. Dahası adındaki Hâkîm eklemesi de bu dönemde kullanılmaya başlanmış olmalıdır. Hâkîm ifadesi hem tıpla (hekim) hem de felsefeyle (hikmet) ilişkili olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle İbn Haldun (ö. 808/1406), Lokman’dan “Arapların en eski doktorlarından ve filozoflarındandı” diye bahsetmektedir. (Mukaddime, 2/647).
Kaynaklarda yer alan bilgiler onun kimliğine dair bir kısım ip uçları vermektedir. Bu bilgilerin bir kısmı onun kimliğine yöneliktir ve hayli karışıktır. Onun ne zaman ve nerede yaşadığını çıkarmak mümkün görünmemektedir: Mesela onun Şam, Filistin, Ninova, Remle, Kudüs, Bahreyn, Nubye, Yemen’de yaşadığı söylenmekte; ayrıca Hz. Davud zamanında yaşadığı, Eyüp Peygamberin kız kardeşinin oğlu olduğu, Hz. Hud Peygamberin kavminden olduğu, İsrailoğullarından olduğu, Asur kralının veziri olduğu, Hz. İsa ile Hz. Peygamber arasında yaşadığı söylenmektedir. Onun kimliğine yönelik birbirinden farklı bu bilgileri telif etme ve tutarlı bir çıkarımda bulunma imkanı yoktur. Ancak kaynaklarda ona yönelik tek bir betimle var ki rivayetlerdeki tüm karışıklığı çözecek ve çözümleyecek denli önem taşımaktadır. Nedir o? Erken dönemden itibaren kaynakların neredeyse tamamında Lokman’ın geçtiği her yerde değişmez bir ifade ile onun “Habeşli bir köle” (عبدا حبشيا) ya da “siyahi/zenci bir köle” olduğu tekrar edilmektedir. Tefsir, siyer ve İslam tarihi kaynaklarında bu tanım neredeyse ortak bir kanaat olarak dile getirilmektedir:
- "(Lokman) siyah bir köleydi.” (وكان عبدا اسود). (İbn Abdirabbih, Ikdü’l-ferid, 2/302)
- “Lokman Habeşli bir köleydi.” (وكان لقمن عبدا حبشيا). (İbn Kuteybe, Mearif, s. 55)
- “Lokman’ın ten rengi siyah idi. (…) Suriye’deki ilk Arapların azatlı kölelerindendi.” (كان لقمن اسود اللون...وكان من موالي العاربة الاولي التي كانت بالشام.). (İbn Fatık, Muhtaru’l-Hikem, s. 489)
- “Lokman kalın dudaklı, ayakları yarık siyahi bir köleydi.” (كان لقمن عبدا اسود، غليظ الشفتين، مصفح القدمين). (İbn Fatık, Muhtaru’l-Hikem, s. 489).
- “Lokman-ı Hakim siyah bir adamdı. Dudakları kalın ayakları taraklıydı.” (كان لقمن الحكيم عبدا اسود، عظيم الشفتين مشقق القدمين). (Taberi Camiü'l-beyan, 18/547).
- “O habeşli bir köleydi. (Tıpkı) Bilal gibi”. (كان عبداً حبشياً أسود مثل بلال). (Semerkandi, Bahru’l-ulûm, 3/329)
- "Lokman dudakları kalın, ayakları taraklı, siyah tenli bir köleydi." ( لقمان عبدا اسود عظيم الشفتين مشقق القدمين) (Salebi, Araisü'l-mecalis, 388)
Görüldüğü üzere onun Habeşli
bir köle oluşunda hiçbir kuşku yoktur. Bu bilgilerden hareketle onun hangi bölgede
yaşadığı hususunda belli bir mesafe alınabilir. Dile getirilen Şam, Filistin, Remle,
Ninova ve Kudüs ilk elden saf dışı kalır. Zira bu yerler Mekke ve Medine’ye
oldukça uzak mesafeli şehirlerdir. Oysa Hicaz bölgesindeki canlı ve dinamik
Lokman anlatıları daha yakın bir bölgeyi ima ediyor görünmektedir. İkinci
olarak bu şehirlerin Yahudi ve Hristiyanlığın doğup geliştiği yerler
olması nedeniyle kutsal kitap Tevrat ve İncil’de Lokman’dan bahsedilmemesi de
bunu düşündürmektedir. Üçüncü olarak ise Şam, Filistin, Remle ve Kudüs gibi yerlerde bulunmuş
olsa bile bu bölgelere aidiyetini garanti etmez. Geriye Hicaz bölgesine en
yakın yerleşim birimleri kalmaktadır: Yani Habeşistan ve Yemen.
Habeşistan ve Yemen’in gerek coğrafi
yakınlığı gerekse tarihi bağları nedeniyle çok yakın ilişkiler içinde bulunması
dikkate alındığında bu iki bölgenin tüm Arapları domine ettiği; yerel
unsurlarının Mekke ve Medine’de muhakkak bir karşılığının bulunması hiç de şaşırtıcı
değildir.
Bu kayıtlardan biri onun Nubye
denen bölgeye aidiyetini göstermektedir. Peki neresidir bu Nubye? Antik dönemin
önemli yerleşim yerlerinden biridir. Özellikle bir dönem Aksum krallığının
egemenliği altında kalmıştır. Kaynaklarda yer alan “Habeşli bir köle” ifadesi bu nedenle kullanılıyor olabilir.
Yemene ilişkin vurgular ise çok daha belirgindir. Kaynakların onu Bahreyn bölgesinde yaşadığı (İbn Kesir, Bidaye, 1/218), Ad kavmi ile ilişkilendirilmesi (Gutas, I/1 [1981], s. 78), Seylü’l-arim zamanında yaşadığı (İbn Kesir, Bidaye, 1/218). Me’rib seddinin onun tarafından yapılması/yaptırılması (C. Ali, Mufassal, 1/319), Hz. Peygamber döneminde ona ait bir sahifeden bahsedilmesi ve yazının Hicaz bölgesine Yemen taraflarından girmesi, neseb alimlerinin ona dair verdiği bilgilerde Yemen bölgesine ait unsurların varlığı, Yemenli önemli alimlerden Veh b. Münebbih’in ona dair 10 bin civarında hikmetli sözlerin bulunduğu bir külliyatı okuduğundan bahsetmesi (İbn Kuteybe, Mearif, s. 25) ve kabrinin Yemen bölgesinde olduğu (Yakut, Mucemul-buldan, 4/19) yönündeki bilgileri onun Yemen ya da en yakın komşu Habeşistan arasında ortak bir kültürün ürünü olduğunu düşündürmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder