Kuran’da geçtiği söylenen İrem şehri, sansasyonel haber meraklısı kitlelerin duyusal zevklerine hitap eden yorumlardan biri olup “kayıp bir şehrin bulunması” algısıyla öne çıkarılmış; bu algı gittikçe yaygınlaşarak yabancı menşeli bazı şarlatanların da güya bilimsel veriler ve arkeolojik kazılar ile destekli gizemli bilgiler ile dolaşıma sokulmuştur.[1] Buna göre uzaydan çekilen fotoğraflar aracılığı ile Kuran'da bahsedilen ve kayıp olduğu söylenen İrem şehrinin güya keşfedildiğini anlatan onlarca video kaydı Youtube kanallarında dolaşmakta ve dahası bu çok büyük bir mucize olarak sunulmaktadır. Modern bilim ve tekniğin bugünkü geniş imkanlarıyla bile hala insanlar kutsal hakikatler adına aldatılmaktadır.
Oysa İslam dünyasında şehir denince akla gelen istisnasız tek isim olan İbn Haldun (ö. 808/1406), böyle bir şehrin olmadığını göstermek için adeta bas bas bağırmaktadır:
·
“Gerçek şu ki İrem adında
bir şehir yoktur. Bu ancak hikaye anlatanların (kıssacıların) uydurmalarındandır. (والصحيح انه ليس هناك مدينة
اسمها إرم. وانما هذا من خرافات القصص )
(İbn Haldun, el-İber, 2/22)
***
Kuranda, tek bir yerde, Fecr suresi 7. Ayette geçen İrem (اِرَمَ
ذَاتِ الْعِمَادِۙ) ifadesi (özellikle modern dönemde) genelde
bir şehir ve yaşam alanı olarak Ad kavminin yaşadığı bölge anlamında yorumlanmakta
fakat buna dair hiçbir sahih veri bulunmamaktadır. Erken dönem müfessirleri ve İslam
tarihçileri İrem’i üç türlü yorumlamışlardır:
1.
İrem bir kabile adıdır.
2.
Bir kişi ya da topluluk
adıdır.
3.
Bir şehir adıdır.
Genel kanaat ilk iki sırada dile getirilen görüştür ki buna
göre İrem bir şehir adından ziyade bir kabile adı veya bir şahıs ismini
nitelemektedir. Azınlık olsa da buranın bir şehir olduğunu söyleyenler, bir
sonraki 8. ayette geçen “beldeler” (التي لم يخلق مثلها في
البلاد) ifadesinin İrem’in şehir olabileceği kanısına sevk etmiş ve
burasının Şam ve İskenderiye ya da ulemanın çoğunluğuna göre Yemen olduğu
söylenmiştir.
Ancak İrem hakkında Hz. Peygamber’den güvenilir kaynaklar tarafından nakledilen bir haber (hadis) gelmediği gibi sonraki dönemde kayıtlara girdiği anlaşılan kuşkulu bir rivayetten başka bir bilgi de bulunmamaktadır. Gerek içerik olarak gerekse senet açısından problemli bu rivayette, Abdullah Kilabe isimli bir sahabe devesini ararken tesadüfen İrem şehrine rastladığı anlatılmaktadır. Bu rivayet nedense Muaviye döneminde şöhret bulmuş ve kaynaklara girmiş görünmektedir. Dünyada benzeri görülmemiş bir şehri, devesini kaybeden birinin tesadüfen görmüş olması ve başka bir tanıklığın bulunmaması Abdullah Kilabe rivayetini güvenilmez kılmaktadır.
Dolayısıyla İrem şehri hakkında
Kuran’da geçen üç kelimelik dilsel bir metin dışında elimizde herhangi bir veri
bulunmamaktadır. Bu nedenle müfessirlerin meseleyi nasıl anladıkları ve
yorumladıkları önemlidir. Yukarıda geçtiği üzere kelimeye kabile anlamı veren
müfessirler ayette geçen “direkleri olan İrem” (İreme zatil-imad) ifadesindeki
“zatil-imad” kısmını; “uzun boylu, güçlü kuvvetli ve sütunlu”
anlamlarını dikkate alarak üç şekilde yorumladıkları görülür:
- 1. Bu ifade bu kavmin uzun boylu olmasından kinayedir.
- 2. Söz konusu kavmin evlerinin direklerine işareten “çadır halkı” demek olup yine bir toplulukla ilişkilendirilmektedir. Bu topluluk İrem adında bir şehirde değil, Ahkaf bölgesinde yaşarlardı.
- 3. Binalarının direkleri anlamına gelmektedir.
İrem ile zatül-imad arasındaki korelasyona göre; kabile anlamına hamledilirse “güçlü kuvvetli İrem kabilesi” olur, şehir anlamına hamledilirse “sütunlu İrem” anlamına gelmektedir. Müfessirlerin çoğuna göre İrem, Hz. Hud peygamberin kendilerine gönderildiği Ad kavminin bir sıfatı olarak anlaşılmış, daha az sayıdaki müfessir ise onu bir şehir olarak nitelemişlerdir. Müfessirler arasındaki bu farklı yorumlamada en dikkat çeken nokta; erken dönem müfessirler kelimeyi dilsel olarak bir kavim ve toplulukla ilişkilendirirken, sonraki dönem müfessirleri İrem’i şehir efsanesine dönüştürmüşlerdir.
Bu konuda İslam dünyasında en yetkin isim olarak tekrar İbn Haldun’a müracaat etmek kaçınılmazdır. Onun Kuran'ın ilgili ayetini bir şehir olarak yorumlayan müfessirlere karşı tavrı oldukça serttir:
·
“Bunu ancak zayıf (kafası
basmayan) müfessirler aktarırlar.” (وانما ينقله ضعفاء المفسرين). (İbn Haldun, el-İber,
2/22)
İbn Haldun'un Tarih'inde (el-İber) müfessirler hakkında dile getirdiği bu sert görüşü bir diğer eseri Mukaddime’de sürdürmektedir. Abdullah Kilabe isimli sahabenin İrem şehri hakkında anlattığı bir rivayeti aktardığını söylediği müfessirlerin isimlerini veren İbn Haldun, onların vehimle hareket ettiklerine kanidir:
·
“Anlatılan şeylerden akla
daha uzak ve vehme daha yakın ve iç içe olan husus, müfessirlerin Fecr
suresinin tefsirinde naklede gelmekte oldukları haberlerdir.” (Mukaddime,
1/172)
Ona göre, İrem şehrinin kendi
zamanına gelinceye kadar dünyanın herhangi bir yerinde bu isimde bir şehrin
varlığına dair ne bir haber duyulduğunu ne de gören bir şahit olduğunu
söylemektedir. Bunun sadece bir iddiadan ibaret olduğunu söyleyen İbn Haldun ne
tarihçilerin böyle bir şehir hakkında bilgi verdiklerini ne de herhangi bir
millete mensup birinin bu şehirden bahsetmediklerini söylemektedir:
·
“O günden zamanımıza
gelinceye kadar dünyanın herhangi bir bölgesinde bu şehir hakkında bir şey işitilmiş
ve bir haber alınmış değildir. Var olduğu iddia edilen İrem şehrinin kurulmuş
olduğu Aden sahrası Yemen'in orta yerindedir. Burası öteden beri ümran halinde
olagelmiştir. Deliller ve kılavuzlar, her bakımdan buranın yollarını tasvir
ederler. Böyle iken bu şehir hakkında haber nakl olunmamıştır. Ne haber
toplamada uzman olan Ahbariyyundan (tarihçilerden) biri, ne de herhangi bir
millete mensup bir şahıs bu şehri zikretmemiştir.” (Mukaddime,
1/172).
Bu ifadelerden
sonra İbn Haldun iddiasının sürdürerek daha da keskin cümleler kullanmakta ve
bunu söyleyenlerin hezeyan içinde oldukları ve hurafeden beslendiklerini ima etmektedir:
·
Şayet rivayet ehli, "diğer
eserlerin yıkılması gibi bu şehir de yok olmuş ve izi de silinmiştir" demiş
olsalardı, daha tutarlı bir söz söylemiş olurlardı. Ancak sözlerinin zahiri bu şehrin
mevcut olduğunu ifade eder biçimdedir, içlerinden biri, "Bu şehir Dımaşk’tır
(Şam), çünkü Ad kavmi buraya malik olmuştur", demiştir. Hezeyan, bazılarını,
"Bu şehir gaiptir, buraya ancak sihir ve riyazet ehli olanlar vakıf
olurlar" deme noktasına ulaştırmıştır. Hurafeye en çok benzeyen iddialar işte
bunlardır.” (Mukaddime, 1/172-173).
Müfessirlerin
ayeti yorumlarken düştükleri hatanın dilsel bir yanlışlıktan kaynaklandığını
söyleyen İbn Haldun yine sert ifadelerle müfessirleri diline dolamakta ve
onların komik duruma düştüklerini, yalana tevessül ettikleri, hikaye anlattıkları
ve kıssa uydurduklarını söylemektedir:
·
“Bundan sonra müfessirler
güldürücü şeyler arasında nakl olunan yalana son derece yakın bulunan ve daha
çok uydurma kıssalara benzeyen bahis konusu hikayeler üzerinde durmuşlardır.” (Mukaddime,
1/172-173).
İrab yanlışlığı konusuna da temas
eden İbn Haldun müfessirlerin söz konusu ayette geçen “zatül-imad”
ibaresinin İrem’in sıfatı olarak yorumladıkları için bu hataya düştüklerini ve
ona şehir anlamı verdiklerini söylemektedir.
· Müfessirleri bu izah şekline iten sebep irab kurallarının "zatü'l-imad" kelimesinde icab ettirdiği şu husustur: Zatü'l-imad İrem'in sıfatıdır. Böylece müfessirler "imad" kelimesini "esatin" (sütunlar) şeklinde açıklamışlardır. Öyle olunca da artık İrem'in şehir olması durumu ortaya çıkar. İbn Zübeyr'in ibareyi: "Ad-i İrem" (İrem’in Âd'ı, İrem şehrindeki ad kavmi) biçimde tenvinsiz izafetle okuması da onlar için bir karine olmuştur.” (Mukaddime, 1/173).
Oysa ona göre bu tekellüflü
açıklamalara hiç gerek yoktur. İmad kelimesi çadır anlamına doğrudan Ad kavmini
nitelemektedir. Yani bir şeyden bölünen nesne o şeye izafe edilmiştir. Ayette
bir kabile ne ile meşhursa o şeyle zikredilmiştir. Kısaca o, bu gerekçe ile şehrin
kast olunmadığını, o şehrin halkının kast olunduğunu söylemektedir. Zira Âd
kavminin bir adı da “zatül-imad”dır. Yani “İrem’in Âd’ı” demektir. Daha açık
bir ifade ile İrem kabilesinin, sütunlara sahip olan Ad boyu demektir. Yoksa
“İrem şehrinde ikamet eden Ad kabilesi” demek değildir.
·
“Halbuki "İmad" çadırların
direkleri, hatta bizzat çadırın kendisi manasına gelir. İmad ile çadır direği
değil de bina direği kast olunmuş olsa dahi yine bu sözle Ad kavmi tavsif
olunmuştur, (şehir kast olunmamıştır). Çünkü kuvvet ve kudretle meşhur olmaları
sebebiyle umumiyede Ad kavmi bina ve sütun (İmad) sahibi diye yad edilir. Yoksa
İrem'den maksat belli veya belli olmayan bir şehirdeki özel bir bina değildir. İbn
Zübeyr kıraatında olduğu gibi Ad kelimesi, İrem'e izafe edilse, bir kabilenin
bir boyunu o kabileye (İrem'den bölünen boyu İrem'e) izafe etmek şeklinde
anlamak gerekir. Nitekim Kinane’nin Kureyş'i (Kinane kabilesinden ayrılan Kureyş
boyu) Mudar'ın İlyas'ı, Nızar'ın Rabia'sı sözünde durum budur. (İrem'in Ad'ı, İrem
kabilesinin Ad boyu demektir). Durum bu iken bu gibi aslı faslı olmayan sakat
hikayeler için böyle olmayacak uzak ihtimallerle ayeti yorumlamak maksadiyle
'hileli ve dolambaçlı yollara sapmayı gerektiren ne gibi bir zaruret vardır
acaba?” (Mukaddime, 1/173).
Aslında İbn Haldun bu konuda yalnız değildir. Özellikle modern
dönemde biri Arap dünyasından diğeri bizden iki önemli isim de onunla bu konuda hemfikirdir ve benzer şeyler söylemektedirler. Bunlardan biri Mısırlı düşünür
Taha Hüseyin (ö. 1973)’dir:
· “İrem şehri ile ilgili anlatılanlar ve bunların ardından
Arapların çevreye dağılması ile ilgili söylentilerin hepsi aslı astarı olmayan
uydurmalardır. (Taha Hüseyin, Cahiliye Şiiri Üzerine, s. 110)
Diğer isim ise büyük Türk müfessiri Hamdi Yazır (ö. 1942)'dır. O da ilgili
ayeti tefsir ederken kendi kültürümüzden bir örnekten hareketle İrem’i bir
şehir olarak değil bir kabilenin adı olarak yorumlamaktadır:
· “Oğuzlulara “Oğuz”, Selçuklulara “Selçuk” denilmesi kabilinden böyle bazı şahıs isimlerinin sonradan mensubu olan kavim ve kabilesine isim olarak da ıtlakı şayi olduğuna göre kütüb-i salifede pek uzun ömürlerle yâd edilen bazı isimlerin böyle olması hatıra gelir.” (Hak Dini Kuran Dili, 6/423).
[1] Amatör bir arkeolog ve filim yapımcısı olan Nicolas
Clapp, yaptığı araştırmalar neticesinde yayınladığı The Road to Ubar:
Finding the Atlantis of the Sands isimli popüler bir kitapta Ubar kentinin İrem
olabileceğini söylemektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder