Ana içeriğe atla

Kur'an ve Yemenliler -V-

Kur’an’da Yahudilere yönelik bilgiler Hristiyanlara yönelik verilen bilgilere oranla daha çoktur. Bunun da gayet doğal olduğu söylenebilir. Zira Kuran’da geçen peygamberlerin çok büyük bir bölümü İsrailoğullarına dolayısıyla Yahudilere gönderilen peygamberlerdir. Kuran, İbrahim ve İsmail peygamberden bahsederken ilk muhatap Mekkeliler onların kim olduğunu biliyorlardı. Musa, Davud, Süleyman, Yakup, Yusuf, Yunus, İsa, Lokman, Zülkarneyn, Üzeyir dendiğinde onlara dair zihinlerinde bir kısım bilgiler bulunuyordu. Bu isimler hiç duyulmamış olsaydı muhataplar en azından onların kim olduğunu sorardı; oysa bunun Kuranda bir belirtisi yoktur. Sözlü kültürün mensubu Araplar, çağlar boyu bu bilgilerin bir kısmını kulaktan kulağa duymuşlardı.  

Burada bizi ilgilendiren, ilk kez Hz. Peygamber ve Kuran’dan duymadıklarına göre, bu bilgilerin Mekke ve Medine bölgesine nasıl intikal ettiğidir. Akla ilk gelen, Hicaz bölgesinde yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar olsa da bu iki topluluğun tıpkı Arapların çoğu gibi bedevi oldukları dikkate alınırsa zayıf bir ihtimal olarak görülebilir. Geriye tek bir seçenek kalmaktadır ki o da bu anlatıların Hicaz bölgesine Yemen üzerinden girdiğidir. Gerek klasik dönem gerekse modern dönem Müslüman ve Müslüman olmayan araştırmacıların genel kanaati de bu istikamettedir.

Bilindiği üzere İsailiyat Kuran yorumunda çok önem verilen ve özellikle klasik dönem tefsirin vazgeçilmez kaynağıdır.  Adından da anlaşılacağı üzere İsailiyat genellikle İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberleri ve bu peygamberlerin kıssalarını konu edinmektedir. Konu sadece bu kadarla sınırlı da değildir. Adem’in ve Havva’nın yaratılışı, cennetteki hayatları, Kabe’nin yapımı, Nûh’un gemisi ve tufan olayı, İbrâhim’in babasıyla ilişkisi, onun kurban ettiği oğlunun İsmail mi yoksa İshak mı olduğu, Davud ve iki hasımın muhakemesi, Harut ve Marut kıssası, Yakup ve Yusuf’un ailesiyle olan ilişkisi, Eyyûb’un imtihan edilmesi, İlyas’ın hayatı, Musa’nın Mısır ve Medyen günleri, Firavun ile olan mücadelesi, İsa’nın ve annesi Meryem’in hayatı gibi daha pek çok konu İsrailiyat'ın ilgi alanına girmektedir. Aslında modern dönem yazarlar pek kabul etmeseler de İsraili rivayetlerin meşruluğu doğrudan bizzat Kur’an tarafından teminat altına alınmıştır. İhtilaf edilen bazı konularda Tevrat ve İncil’e başvurulabileceği ve bu dinin alimlerinden bilgi alınabileceğini ima eden ayetler (mesela Al-i İmran 3/93; A‘raf 7/157; Tevbe 9/111; Feth 48/29; Saf 61/6) kısmen de olsa bu rivayetleri olumlamaktadır. Öte yandan İsrailiyat, hiç de sanıldığı ve sunulduğu gibi İslam’ı ve Kuran’ı bozmak için içerden yapılan bir müdahale olmayıp, ümmi ve kültürsüz bir toplumda, sözlü kültürden yazılı kültüre geçişin başlangıç evresinde bir kültürleşme sürecinin en önemli enstrümanıdır. İsrailiyat adındaki tüm olumsuzluğa rağmen tefsir ve hadis literatürü başta olmak üzere İslami ilimlerin tamamına yakınını besleyen çok zengin bir literatürdür.

İsrailiyat sadece tefsir kaynaklarını beslemekle kalmamış “şeru men kablena” başlığı altında fıkıh ilminden hadis ve kelama kadar çok geniş yelpazede sarsıcı etkiler bırakmıştır. Peygamberin hadislerinde çok sayıda İsraili rivayetin yer alması, sahabenin pek çok konuda Ka‘b el-Ahbar (ö. 32/652-53) gibi kimselere soru sorması hatırlanacak olursa meselenin sınırlarının ne denli geniş boyutlarda olduğu görülebilir.

İşte bu İsraili rivayetlerin Yemen menşeli olduğunda hiçbir kuşku yoktur. Eski din ve kültürlerden İslâm’a aktarılan bilgilerin genellikle Yahudilerin daha eski bir dinin mensubu olmaları nedeniyle öncelendiği ve bu dinin mensuplarının daha çok Yemen bölgesinde olduğu bilinmektedir. İbn Haldun (ö. 1406), İsrailiyyat’ın İslam kaynaklarına intikalini, daha çok Yemen Yahudilerine ve Yemen kökenli mühtedilere bağlamaktadır ki hiç de haksız sayılmaz. (İbn Haldûn, İber, 2/21).

Modern dönem müelliflerden Ahmed Emin (ö. 1954) de Fecrü’l-İslâm adlı eserinde özellikle Temîm ed-Dari (ö. 40/661), Vehb b. Münebbih (ö. 114/732) ve Ka’b el-Ahbar gibi kimselerin bilgisine ve naklettikleri rivayetlerin mahiyetine değinmiş ve “kıssalar” (s. 245) başlığı altında konuyu kitap ehlinden olan bu üç kişinin Yemen asıllı olduklarına dikkat çekmiştir. Ahmed Emîn, anlatılan kıssaların Hicaz Yahudilerinden ziyade Yemen Yahudileri üzerinden aktarıldığını söylerken tıpkı İbn Haldun gibi Yemen Yahudilerinin kültür seviyelerinin yüksek olmasına vurgu yapmıştır. Yemen’de bulunan medreselerin bu duruma katkısına değinen Ahmet Emin, bu medreselerin Yemen’de kurulmuş olmasının Tevrat’ın şerhleri ve diğer bazı Yahudi literatürü malzemesinin buralarda fazlaca mevcut olduğunu belirtmektedir. Yemen Yahudilerinin Hicaz Yahudilerinin verdiği katkıdan daha fazla tesir gücüne sahip olduğunu söyleyen Emîn, sonuç itibariyle İslamiyet’i tercih eden Yemen Yahudilerinin öğrendikleri bilgi ve rivayetleri Müslümanlar arasında yaydıklarına işaret etmiştir (A. Emîn, Fecrü’l-İslâm, s. 249).

Yabancı araştırmacılar da bu konuda Müslüman araştırmacılar ile benzer düşüncelere sahiptir. Yemen Yahudilerinin Medine Yahudileri ile sıkı bir ticari ilişki içerisinde olduklarını söyleyen Goitein (ö. 1985), Yemen Yahudilerinin kuzeydeki Yahudilerle yakın ticari ilişkiler içerisinde bulunduklarını ve bu ticaretin geçiş yolunun Mekke olduğunu söylemekle söz konusu bilgilerin kaynağını Yemen olarak belirtmektedir. (Goitein, Shlomo Dov, “Muhammad’s Inspiration by Judaism”. JJS. IX.1958: s. 152).

Bir başka isim, ünlü oryantalist Noldeke’nin öğrencisi olan Torrey (ö. 1956) ise İslam’ın başlangıç yıllarında Yemen Yahudilerinin oldukça önemli olduklarına ve onların İslam’ın zuhuruna ciddi anlamda etkilerinin bulunduğuna dikkat çekmektedir. Her ne kadar Torrey (o da Goitein gibi), Mekke’de önemli bir Yahudi kolonisinin varlığı ve bunların Medine’deki dindaşlarının başına gelenleri gördükten sonra tarihçilerin dikkatini çekmeden sessizce orayı terk ettikleri yönünde pek de makul olmayan abartılı görüşler ileri sürse de (Torrey, C. Cutler, The Jewish Foundation of Islam. New York: Jewish Institude of Religion Press, 1933: s. 97), Kur’an’ın Güney Arabistan’a ait birtakım Yahudi malzemesi içerdiğini ifade etmesi, bilhassa Kuran’da geçen çok sayıda kelimenin İbranice köklerinin Yemen üzerinden intikalini dile getirmesi bu bakımdan önemlidir. Netice olarak Torrey, Yemen Yahudilerinin Mekke, Medine ve Hayber Yahudilerinden farklı olduklarını söylemekte, bizzat Hz. Peygamber’in Yemen’den çok ciddi anlamda etkilendiğini iddia etmektedir. (Torrey, s. 20).

Milattan önce başlayan bir süreçte Yemen’de özellikle Zekeriya, Yahya, Yusuf, Harun, Musa, Davud ve Süleyman gibi isimlerin çok yaygın olarak kullanılması, Yemen Yahudilerinin birtakım kutsal kitaplara özellikle kıssa ve menkıbe türü ürünlerin yer aldığı aggadik (haggadah) rivayetlere sahip olması, İslam’ın ortaya çıktığı sıralarda Talmud’un derlendiği veya en azından onun büyük bir bölümünün Yemen coğrafyasında son derece iyi bilinmesi dile getirilen görüşler ile uyumludur. Ticari seferler başta olmak üzere Yemen Yahudilerinin Babil, Şam ve Filistin gibi bölgelerdeki dindaşları ile sürekli irtibat halinde olduklarını ve bu akışın kaynağına yakın olduğunu söylemek gerekir. (Neubauer, Adolf, “The Literature of The Jews in Yemen” JQR. CXI. 1891, 607-608). Kısaca Yemen Yahudilerinin bölgedeki ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle, Mekke gibi ticaret merkezleriyle temas kurmuş olmaları mümkündür. Arap Yarımadası'nın kuzeyindeki Yahudi topluluklarıyla dini veya kültürel bir etkileşim içinde olduklarına dair dolaylı ipuçları bulunabilir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Hatice’nin evi üzerine

Bir önceki yüzyılda, Suudiler iki büyük kötülük yaptılar. Birincisi büyük bir kültür mirasının tarihi izlerini tamamen yok edip ortadan kaldırdılar, ikinci ve daha önemlisi, özellikle 19. Ve 20. Yüzyılda ortaya çıkan arkeolojinin imkanlarından yararlanmayı tümden yasaklayıp güya kutsalı koruma bahanesinin arkasına sığınarak hem kutsal şehri mahvettiler hem de ceplerini doldurdular. Son dönemde büyük bir şamatayla duyurulan bir kitabın yayınlanması bağlamında bu kötü izlenimi ortadan kaldırmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Söz konusu kitap, Hz. Hatice’nin ve dolayısıyla nübüvvetin en önemli tanıklıklarından biri olan evin hikayesi. Kitabın yayınlanma gerekçesi ve içeriği ise Mekke’de yapılan bir arkeolojik kazının ürünü olması. 2014 yılında yayınlanan kitabın adı The House of Khadijah bint Huwaylid. İngilizce ve Arapça olarak iki dilde basılan ve piyasaya sürülen kitabın üzerinde yazar olarak görünen isim A. Zeki Yamani imzasını taşıyor. Önce kitabın yazarından başlayalım. Kimdir Ze...

Kuran’da “zenim” kelimesinin anlamı üzerine

Kur’an’da 23 sene Velid bin Mugire aşağı As bin Vail yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine’ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 lavuk müşrik. Ve o müşrike Kur’an’da öyle küfürler var ki. Bir tanesini okuyayım mı size Kalem Suresi… Hem kel hem fodul ve üstüne üstük piç… Ama tabii meale öyle yazamazsınız. ‘Soysuz’ yazacaksınız. Aç. Adres de vereyim. Ferrâ’nın ‘Meâni’l-Kur’ân’ını aç, İbn-i Kuteybe’yi aç, nereyi açarsan aç. Nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna ‘zenîm’ denir Arapça‘da. İlahiyatçı yazar, Prof. Dr. Mustafa Öztürk tarafından ilk kez 2020 yılında bir konuşmada dile getirilen bu ifadeler geçtiğimiz günlerde bir kısım farklı muhatapların konuya dahil olmasıyla tartışmayı daha da alevlendirmiş ve bu tartışmalar boyunca Kuran sadece bir dolgu malzemesi olarak kullanılmaktan başka bir işe yaramamıştır. Tartışmanın odak noktası, Kalem suresi 13. Ayette geçen zenim ifadesinin piç anlamına gelip gelmemesidir. Öncelikle Öztürk gibi velut b...

Mekke'nin karanlık yılları

İslam ve Kuran’ın Mekke dönemi hem dinin ve kutsal metnin oluşum ve inşa evresinin hem de her ikisini tebliğ eden Hz. Peygamberin yaşamının çok büyük bir bölümünün geçtiği en uzun dönem olmasına rağmen hala bilinmeyenlerinin bilinenlerden çok olduğu bir  dönemdir. Bunu anlamanın en kestirme iki yolu vardır: biri Mekke kronolojisine bakmak, diğeri de Medine dönemi ile karşılaştırmaktadır.  Önce Mekke kronolojisini yansıtan şu tabloya bakalım: Sene MEKKE DÖNEMI KRONOLOJİSİ 570 Hz. Peygamberin doğumu ve Süt anneye verilmesi 571   572   573   574 Annesi Amine’ye iade edilmesi 575 Amine’nin ölümü ve Dedesinin himayesine verilmesi 576   577 Dedesinin ölümü 578 Ebu Talib ile Şama gidiş 579   580 ...

Büyük İskender’in Kuran’da ne işi var?

Başlıktaki ifadeden, meseleyi egzajere etmek ya da kutsal kitabımızı sorgulamak için kullanılmadığı sadece onu anlamak ve açıklamak gibi bir halis niyet taşıdığından emin olunmalı ve konuya yaklaşımımız belli bir müsamaha ile hoş görülmelidir. Aslında başlıktaki sorunun cevabı hiç de zor değildir. Zira Kuran’ın zamansal olarak tarihi şahsiyetlerden bahsetmesine ilişkin yakın ve uzak pek çok örnek bulunmaktadır. Örneğin Kuran’dan 30 yıl önce yaşamış Ebrehe’den bahsedilmesi, daha önce ashab-ı uhdut ’tan ya da 6 asır önce Hz. İsa’dan bahsetmesi nasıl mümkünse 9 asır önce MÖ. 356-325 yılları arasında yaşamış dünya tarihinin en istisnai isimlerinden İskender’den bahsetmesi de ilkesel olarak pekâlâ mümkündür. Ancak konumuz tarihi bir şahsiyet olarak Büyük İskender’in bizatihi kendisi olmadığından, özellikle Kuran’da anlatılan Zülkarneyn’in kimliği bağlamında ondan dolayısıyla bahsedilecektir. Kehf suresinde 83-98 ayetleri arasında adı üç defa geçen Zülkarneyn’den doğuya ve batıya seferle...

Kur'an ve İranlılar -VIII-

Kur’an’a özgü yalın ifadelerden biri olan esatirü’l-evvelin  ilginç bir kullanım olduğu kadar aynı zamanda bir izlek olarak Kuran ve İranlılar ilişkisini kısmen de olsa deşifre edici özellikler taşımaktadır. Usture kelimesinin kökeni Yunanca, Aramice ve Süryanice dillerine dayanıyor. “Tarih” anlamına gelen  historia  ya da  storia ’ dan Arapça geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Evvelin ifadesi ise “geçmiş milletler”, “ilkel topluluklar” anlamıyla bir terkip halinde daha çok “eskilere ait efsane ve masallar" anlamında olumsuz bir çağrışıma sahiptir. Bu ifadenin geçtiği 9 farklı yerde ikili bir anlam konseptinde kullanılmıştır: Biri öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmayan Mekkeli paganların bunu eskilerin masalları olarak nitelemeleri (Mü’minun 23/81-89; el-Furkan 25/5), diğeri ise Kuran’da büyük bir yer tutan kıssaların benzerlerini kendilerinin de uydurabileceklerini söyleyenlere karşı bir meydan okuma bağlamında geçmektedir: ·     ...