Kur’an’da Yahudilere yönelik bilgiler Hristiyanlara yönelik verilen bilgilere oranla daha çoktur. Bunun da gayet doğal olduğu söylenebilir. Zira Kuran’da geçen peygamberlerin çok büyük bir bölümü İsrailoğullarına dolayısıyla Yahudilere gönderilen peygamberlerdir. Kuran, İbrahim ve İsmail peygamberden bahsederken ilk muhatap Mekkeliler onların kim olduğunu biliyorlardı. Musa, Davud, Süleyman, Yakup, Yusuf, Yunus, İsa, Lokman, Zülkarneyn, Üzeyir dendiğinde onlara dair zihinlerinde bir kısım bilgiler bulunuyordu. Bu isimler hiç duyulmamış olsaydı muhataplar en azından onların kim olduğunu sorardı; oysa bunun Kuranda bir belirtisi yoktur. Sözlü kültürün mensubu Araplar, çağlar boyu bu bilgilerin bir kısmını kulaktan kulağa duymuşlardı.
Burada bizi ilgilendiren, ilk kez Hz. Peygamber ve Kuran’dan duymadıklarına göre, bu bilgilerin Mekke ve Medine bölgesine nasıl intikal ettiğidir. Akla ilk gelen, Hicaz bölgesinde yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar olsa da bu iki topluluğun tıpkı Arapların çoğu gibi bedevi oldukları dikkate alınırsa zayıf bir ihtimal olarak görülebilir. Geriye tek bir seçenek kalmaktadır ki o da bu anlatıların Hicaz bölgesine Yemen üzerinden girdiğidir. Gerek klasik dönem gerekse modern dönem Müslüman ve Müslüman olmayan araştırmacıların genel kanaati de bu istikamettedir.
Bilindiği üzere İsailiyat Kuran yorumunda çok önem verilen ve özellikle klasik dönem tefsirin vazgeçilmez kaynağıdır. Adından da anlaşılacağı üzere İsailiyat genellikle İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberleri ve bu peygamberlerin kıssalarını konu edinmektedir. Konu sadece bu kadarla sınırlı da değildir. Adem’in ve Havva’nın yaratılışı, cennetteki hayatları, Kabe’nin yapımı, Nûh’un gemisi ve tufan olayı, İbrâhim’in babasıyla ilişkisi, onun kurban ettiği oğlunun İsmail mi yoksa İshak mı olduğu, Davud ve iki hasımın muhakemesi, Harut ve Marut kıssası, Yakup ve Yusuf’un ailesiyle olan ilişkisi, Eyyûb’un imtihan edilmesi, İlyas’ın hayatı, Musa’nın Mısır ve Medyen günleri, Firavun ile olan mücadelesi, İsa’nın ve annesi Meryem’in hayatı gibi daha pek çok konu İsrailiyat'ın ilgi alanına girmektedir. Aslında modern dönem yazarlar pek kabul etmeseler de İsraili rivayetlerin meşruluğu doğrudan bizzat Kur’an tarafından teminat altına alınmıştır. İhtilaf edilen bazı konularda Tevrat ve İncil’e başvurulabileceği ve bu dinin alimlerinden bilgi alınabileceğini ima eden ayetler (mesela Al-i İmran 3/93; A‘raf 7/157; Tevbe 9/111; Feth 48/29; Saf 61/6) kısmen de olsa bu rivayetleri olumlamaktadır. Öte yandan İsrailiyat, hiç de sanıldığı ve sunulduğu gibi İslam’ı ve Kuran’ı bozmak için içerden yapılan bir müdahale olmayıp, ümmi ve kültürsüz bir toplumda, sözlü kültürden yazılı kültüre geçişin başlangıç evresinde bir kültürleşme sürecinin en önemli enstrümanıdır. İsrailiyat adındaki tüm olumsuzluğa rağmen tefsir ve hadis literatürü başta olmak üzere İslami ilimlerin tamamına yakınını besleyen çok zengin bir literatürdür.
İsrailiyat sadece tefsir kaynaklarını beslemekle kalmamış “şeru men kablena” başlığı altında fıkıh ilminden hadis ve kelama kadar çok geniş yelpazede sarsıcı etkiler bırakmıştır. Peygamberin hadislerinde çok sayıda İsraili rivayetin yer alması, sahabenin pek çok konuda Ka‘b el-Ahbar (ö. 32/652-53) gibi kimselere soru sorması hatırlanacak olursa meselenin sınırlarının ne denli geniş boyutlarda olduğu görülebilir.
İşte bu İsraili rivayetlerin Yemen menşeli olduğunda hiçbir kuşku yoktur. Eski din ve kültürlerden İslâm’a aktarılan bilgilerin genellikle Yahudilerin daha eski bir dinin mensubu olmaları nedeniyle öncelendiği ve bu dinin mensuplarının daha çok Yemen bölgesinde olduğu bilinmektedir. İbn Haldun (ö. 1406), İsrailiyyat’ın İslam kaynaklarına intikalini, daha çok Yemen Yahudilerine ve Yemen kökenli mühtedilere bağlamaktadır ki hiç de haksız sayılmaz. (İbn Haldûn, İber, 2/21).
Modern dönem müelliflerden Ahmed Emin (ö. 1954) de Fecrü’l-İslâm adlı eserinde özellikle Temîm ed-Dari (ö. 40/661), Vehb b. Münebbih (ö. 114/732) ve Ka’b el-Ahbar gibi kimselerin bilgisine ve naklettikleri rivayetlerin mahiyetine değinmiş ve “kıssalar” (s. 245) başlığı altında konuyu kitap ehlinden olan bu üç kişinin Yemen asıllı olduklarına dikkat çekmiştir. Ahmed Emîn, anlatılan kıssaların Hicaz Yahudilerinden ziyade Yemen Yahudileri üzerinden aktarıldığını söylerken tıpkı İbn Haldun gibi Yemen Yahudilerinin kültür seviyelerinin yüksek olmasına vurgu yapmıştır. Yemen’de bulunan medreselerin bu duruma katkısına değinen Ahmet Emin, bu medreselerin Yemen’de kurulmuş olmasının Tevrat’ın şerhleri ve diğer bazı Yahudi literatürü malzemesinin buralarda fazlaca mevcut olduğunu belirtmektedir. Yemen Yahudilerinin Hicaz Yahudilerinin verdiği katkıdan daha fazla tesir gücüne sahip olduğunu söyleyen Emîn, sonuç itibariyle İslamiyet’i tercih eden Yemen Yahudilerinin öğrendikleri bilgi ve rivayetleri Müslümanlar arasında yaydıklarına işaret etmiştir (A. Emîn, Fecrü’l-İslâm, s. 249).
Yabancı araştırmacılar da bu konuda Müslüman araştırmacılar
ile benzer düşüncelere sahiptir. Yemen Yahudilerinin Medine Yahudileri ile sıkı
bir ticari ilişki içerisinde olduklarını söyleyen Goitein (ö. 1985), Yemen
Yahudilerinin kuzeydeki Yahudilerle yakın ticari ilişkiler içerisinde
bulunduklarını ve bu ticaretin geçiş yolunun Mekke olduğunu söylemekle söz
konusu bilgilerin kaynağını Yemen olarak belirtmektedir. (Goitein, Shlomo Dov,
“Muhammad’s Inspiration by Judaism”. JJS. IX.1958: s. 152).
Bir başka isim, ünlü oryantalist Noldeke’nin öğrencisi olan Torrey (ö. 1956) ise
İslam’ın başlangıç yıllarında Yemen Yahudilerinin oldukça önemli olduklarına ve
onların İslam’ın zuhuruna ciddi anlamda etkilerinin bulunduğuna dikkat çekmektedir.
Her ne kadar Torrey (o da Goitein gibi), Mekke’de önemli bir Yahudi kolonisinin
varlığı ve bunların Medine’deki dindaşlarının başına gelenleri gördükten sonra
tarihçilerin dikkatini çekmeden sessizce orayı terk ettikleri yönünde pek de
makul olmayan abartılı görüşler ileri sürse de (Torrey, C. Cutler, The
Jewish Foundation of Islam. New York: Jewish Institude of Religion Press,
1933: s. 97), Kur’an’ın Güney Arabistan’a ait birtakım Yahudi malzemesi
içerdiğini ifade etmesi, bilhassa Kuran’da geçen çok sayıda kelimenin İbranice
köklerinin Yemen üzerinden intikalini dile getirmesi bu bakımdan önemlidir. Netice
olarak Torrey, Yemen Yahudilerinin Mekke, Medine ve Hayber Yahudilerinden
farklı olduklarını söylemekte, bizzat Hz. Peygamber’in Yemen’den çok ciddi
anlamda etkilendiğini iddia etmektedir. (Torrey, s. 20).
Milattan önce başlayan bir süreçte Yemen’de özellikle Zekeriya,
Yahya, Yusuf, Harun, Musa, Davud ve Süleyman gibi isimlerin çok yaygın olarak
kullanılması, Yemen Yahudilerinin birtakım kutsal kitaplara özellikle kıssa ve menkıbe
türü ürünlerin yer aldığı aggadik (haggadah)
rivayetlere sahip olması, İslam’ın ortaya çıktığı sıralarda Talmud’un
derlendiği veya en azından onun büyük bir bölümünün Yemen coğrafyasında son
derece iyi bilinmesi dile getirilen görüşler ile uyumludur. Ticari seferler başta olmak üzere Yemen Yahudilerinin Babil, Şam
ve Filistin gibi bölgelerdeki dindaşları ile sürekli irtibat halinde
olduklarını ve bu akışın kaynağına yakın olduğunu söylemek gerekir. (Neubauer,
Adolf, “The Literature of The Jews in Yemen” JQR. CXI. 1891, 607-608). Kısaca
Yemen Yahudilerinin bölgedeki ticaret yolları üzerinde bulunması nedeniyle,
Mekke gibi ticaret merkezleriyle temas kurmuş olmaları mümkündür. Arap
Yarımadası'nın kuzeyindeki Yahudi topluluklarıyla dini veya kültürel bir
etkileşim içinde olduklarına dair dolaylı ipuçları bulunabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder