Medine döneminin sonlarına doğru Yemen’den çok büyük bir kalabalık gelerek, Hz. Muhammed’e misafir oldular. Gelenlerin tamamı Hristiyan’dı. Peygamber ashabı ile ikindi namazını henüz kılmıştı. Bu sırada ibadet vakitleri gelen Hıristiyanlar da doğuya dönerek ibadet ettiler. Hz. Peygamber heyetin başındaki dini liderleri Ebu Harise ile başkanları Abdülmesih’i İslam dinine girmeye davet etti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
-
Biz, senden önce Müslüman
olduk!
-
Yalan söylüyorsunuz. Sizi İslam
dinin kabul etmekte üç şey alıkoymaktadır: bunlar domuz eti yemeniz, haç'a
tapmanız ve Tanrı'nın oğlunun bulunduğuna inanmanızdır!
-
Peki o halde İsa'nın babası
kim?
Peygamber, bu soruya hemen cevap vermeyip sustu. Bir süre sonra Hz. İsa hakkında ve Hıristiyanlıkla ilgili birçok meseleyi içine alan Ali İmran suresinin çok uzun bir bölümü nazil oldu. Gelen ayetlerden bazıları Yemenlilerin sorularına cevap veriyor ve İsa’nın yaradılışını Adem'in anne ve babasız yaratılması örnek gösteriliyordu:
- (اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُون الحق من ربك فلا تكن من الممترين.ُ)
- “Allah yanında Îsâ'nın durumu, aynen Âdem'in durumu gibidir. Allah Âdem'i topraktan yaratıp “ol” dedi, o da derhal oluverdi. (Bu) Rabbinden gelen gerçektir. Öyle ise kuşkulananlardan olma!" (Al-i İmran, 3/59-60).
Tartışma bununla nihayete ermedi. Çünkü Yemenlilerin buna da
itirazları vardı. Konuşmanın seyri bundan sonra şöyle devam etti:
-
Eğer size söylediklerimi
inkar ederseniz, gelin sizinle mübahele edelim.
-
Ey Ebu'I-Kasım! Bize müsaade
et, durumumuzu düşünelim ve sonra tekrar gelerek senin bizi davet ettiğin şey
hakkında ne yapacağımızı sana bildirelim.
Bu konuşma üzerine gelen ayetler daha sertti. 61. Ayette Yemenlilere şöyle deniliyordu:
- (فَمَنْ حَٓاجَّكَ ف۪يهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَٓاءَنَا وَاَبْنَٓاءَكُمْ وَنِسَٓاءَنَا وَنِسَٓاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا وَاَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِب۪ينَ)
- “Kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa, de ki: "Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden la'netle du'a edelim de, Allah'ın la'netini yalancıların üstüne atalım!" (Ali İmran, 3/61)
Bu konuşmanın ardından huzurdan ayrıldılar. Sonra kendi
aralarında konuyu müzakere etmeye başladılar. Vahiy kültürüne aşina olan
Yemenliler son ayetin (mübahele ayeti) ültimatom niteliğine olduğunu
anlamışlardı. Heyetin başında bulunan Akibleri Abdülmesih’e sordular:
-
Ne düşünüyorsun?
-
Ey Hıristiyanlar!
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz ki, Muhammed gönderilmiş bir Peygamber'dir ve yine
biliyorsunuz ki, Peygamberlerle lanetleşen bir kavmin zürriyeti kesilir. Onunla
lanetleşmeyi kabul etmeyiniz ve kendisiyle bir anlaşma yaparak dininizde sebat
ediniz!
Bir süre sonra tekrar Peygamberin huzuruna çıkarak aldıkları
kararı açıkladılar.
-
Ey Ebu'l-Kasım! Seninle
lanetleşmemeye karar verdik. Seni kendi dininle baş başa bırakacağız. Biz de
kendi dinimize döneceğiz. Bizim hakkımızda nasıl istersen öyle hüküm ver. Biz
sana istediğin şeyi verelim ve seninle anlaşma yapmış olalım. Bir de, aramızda
ihtilafa düştüğümüz konularda hakemlik yapacak birini, bizimle birlikte ülkemize
gönder.
Hz. Peygamber onların yaptığı bu teklifi kabul etti ve senelik iki bin kadar elbise vermeleri şartıyla onlarla bir antlaşma yapıldı.
Mali konularda çıkacak ihtilafa hakemlik yapmak için de Ebu Ubeyde b. Cerrah (ö. 18/639) onlarla birlikte gönderildi.
Kısaca tasvir edilmeye çalışılan bu tabloya göre, bir süre
Medine'de kalan Yemenliler ile Hz. Peygamber ve diğer Müslümanlar arasında
başka bir kısım konuşmaların ve tartışmaların olduğu varsayılabilir. Tarihsel
niteliğe sahip bu tartışmaları İslam kaynaklarının neredeyse tamamına yakını
vermektedir. (İbn Hişam, Siret, 2/215; Belazuri, Fütüh, 85-6; İbn
Sad, Tabakat, 1/307-308; Taberi, Camiu’l-beyan, 5/172-174).
Kaynaklarda geçen bilgilere göre Medine'ye gelen Yemenliler özellikle Yemen’de, Mezhic kabilesinin bir kolu olan Beni Haris b. Ka'b (Belharis) kabilesinin yaşadığı Necran bölgesindendir. Her ne kadar kabilenin tüm üyelerinin Hristiyan olmadıkları, aralarında putperestlerinde bulunduğu söylense de Necran'da çok kalabalık bir Hristiyan nüfus vardı.
Gelen bu Hıristiyan topluluğun, ticari ve ekonomik olarak
Mekkelilerden hayli yüksek bir seviyede olduğuna hiç kuşku yoktur. Çünkü
antlaşmanın maddelerinde yer alan onlardan giyecek elbise talep edilmesi ve
gelen heyetin üzerindeki süslü kıyafetlerin sahabe tarafından taaccüple
karşılanması da bunu göstermektedir.
Bu ziyaretin ne zaman gerçekleştiği konusunda da ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Bazı yorumlarda Mekke döneminde meydana geldiği yönünde gerçekliği şüpheli bazı rivayetler bulunsa da asıl olarak Hicretin 9. senesinde İslam toplumunun Medine’de bir güç merkezi olarak kendisini ispat etmesinden sonra, seneti’l-vüfud denen heyetler yılında, meydana gelmiştir.
Özetle, 23 senelik İslam’ın tebliği esnasında Hz. Peygamber
ile bu şekilde konuşan ve münakaşa eden ne Hıristiyan ne Yahudi ne de başka bir
heyet olmamıştır. Ayrıca İslam’ın, Hıristiyanlık ve Hz. İsa hakkındaki görüşü,
bu heyetle yapılan münakaşalar neticesinde nazil olan Al-i İmran suresinin çok
büyük bir bölümünü tutan onlarca ayetle teyit edilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder