Nahl suresi 103. Ayeti şöyledir:
· (وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ)
·
“Biz onların, "Ona bir
insan öğretiyor!" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine
yöneldikleri adamın dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu
ise apaçık Arapça bir dildir.”
Ayette geçen acem kelimesi her ne kadar daha
sonraları İranlılar için kullanılsa da Kuran’ın nazil olduğu dönemde buna dair
bir kayıt olmadığı gibi kelimenin kullanımı da salt İranlıları değil Arap
olmayan tüm yabancıları içermektedir. Zira o dönem Araplar için yeryüzünde iki
sınıf insan vardı: Araplar ve Arap olmayanlar. İranlılar da Arap olmayanlar kategorisine giriyordu. İslam kaynaklarında İranlılar için kullanılan kelime daha ziyade
Fars ya da Farsî’dır. Ancak ayetin yorumuna ilişkin müfessirlerin dile
getirdiği kişilerden birinin de Selman-ı Farisi olması konumuz açısından
ilginçtir. Buna göre Mekke’nin ileri gelen Kureyşlileri Kur’an’ın büyüleyici
beyanı karşısında onun birileri tarafından Hz. Peygambere öğretildiğini iddia
ediyorlardı.
Aslında söz konusu iddia oryantalistler tarafından da sıklıkla dile getirilmiş, özellikle Mekke’de yaşayan birkaç Hristiyan köle üzerinden temellendirilmeye çalışılmıştır. Kaynaklar bu kişilerin isimlerini Beni Hadrami’nin kölesi Yaiş, Belam, Cebr, Yesar ve Selman olarak zikretmektedirler. Genellikle Hristiyan, Rum ve İran kökenli olarak zikredilen bu isimlerin tamamının acem olması tesadüf olmamalıdır. Hz. Peygamber ne zaman bunlarla oturup kalksa Mekkeliler hemen “Muhammed bu sözleri (Kur’an’ı) onlardan öğreniyor” diyorlardı.
İlgili ayetin (Nahl 16/103) tefsirinde söz konusu acemin Selman-ı Farisi olması hakkında dile getirilen kayıtlardan
birkaçı şöyledir:
·
“Onun Selman-ı Farısi
olduğu söylenir.” (قيل هو سلمان الفارسي) (Nisaburi, Ğaraib,
4/307).
·
“O Selman-ı Farisi’dir.” (هو سلمان الفارسي) (İbn Kesir, Tefsir, 8/356)
·
“(Peygambere) öğreten
Selman-ı Farısi’dir.” (انما يعلمه سلمان الفارسي” (Suyuti, Dürrül-mensur,
9/117)
· “Dahhak, Selman-ı Farısi’dir demiştir.” (قيل
عنوا سلمان الفارسي قاله الضحاك) (Kurtubi, el-Cami 12/429).
·
“(bu ayet) Selman-ı
Farısi’ye işarettir.” (الاشارات الي سلمان الفارسي) (Ebu Hayyan, Bahrul-muhit,
5/519)
Ayetin Mekke’de nazil olması ve Kuran’a muhatap olan
Kureyşlilerin ilk tepkisini yansıtması bakımından Selman’ın olamayacağı zira
onun Medine döneminde Müslüman olduğu bilinmektedir. Ancak bu, konumuz
açısından birinci derecede önemli değildir. Zira en azından müfessirlerin
zihninde Selman’ın Hz. Peygamber’in bilgi kaynakları arasında gösterilmesi konumuz
açısından çok daha önemlidir.
Selman, İranlı bir Zerdüşt iken hakikati aramak için çıktığı yolculuklarda pek çok yer dolaşmış ve sonunda Hicaz bölgesine gelerek peygamberle tanışmış ve ona iman etmiştir. Doğup büyüdüğü yer İsfehan’dır. Babasının kendisine çok düşkün olduğu bu nedenle evden dışarı çıkmasına izin vermediği; babasının dışarı çıktığı bir günde ise bir daha geri dönmemek üzere evden ayrıldığı ve sırasıyla İsfahan, Şam, Musul, Nusaybin, Ammûriye (Emirdağ/Afyonkarahisar), Vâdilkurâ güzergahı ile sonunda bir köle olarak Medine’ye gelmiştir.
Aslında babasının bulunduğu yerin yöneticisi olmasına bakılırsa asil ve soylu bir aileden gelmiş olmalıdır. Ancak hak dini ararken çektiği meşakkatler onu pek çok kez elden ele alınıp satılan bir köle haline getirmiştir. Bir Mecusi olarak yaşamını sürdürürken hakikat yolculuğuna çıkmış, dinini değiştirmiş ve pek çok Hristiyan rahibin yanında kalmıştır. Yanında kaldığı din adamlarının ölümü üzerine her defasında tavsiye ile farklı şehirlerde dolaştıktan sonra nihayet Medine’ye intikal etmiştir.
Medine’ye geldiğinde bir köledir. Efendileri arasında bir
kadının da bulunduğu pek çok kişiye satılmıştır. Peygamberin Medine’ye hicreti
sırasında oradadır. Yanında kaldığı Hristiyan din adamlarının işaret ettiği son
peygamberi nihayet bulmuş, mükatebe usulüyle onun tarafından önce azad edilmiş
sonra da bir daha ondan ayrılmamıştır. Hz. Ömer ve Osman devirlerine kadar
yaşayan Selman 80 küsur yaşlarında vefat etmiştir.
Onun bu kısa hayat hikayesi kaynaklar tarafından tek düze
anlatılmaktadır. Anlatıların bir kısmında tutarsızlıklar olduğu da
görülmektedir; öyle ki onun 250, 350 ve 500 yıl yaşadığı yönünde bile bilgiler
bulunmakta, hatta bu bilgiler üzerine inşa edilmiş hadisler bile uydurulmuştur.
Mesela “Ey Selmân! Doğru söylüyorsan Îsâ b. Meryem ile karşılaşmışsındır” şeklinde Selman’ın İsa Peygamber ile görüşmüş olabileceği yönünde aslı astarı
olmayan rivayetler kaynaklarda kendine yer bulabilmiştir.
Onun hakkında anlatılan tek düze ve aşırı övücü onlarca benzer rivayetler arasından yaklaşık bir Selman portresi çıkarmak mümkündür. Buna göre ilk dikkat çeken hususlardan biri Hendek savaşında şehrin etrafına hendek kazılması ile Taif kuşatmasında şehrin direncini kırmak için mancınık ya da (debbabe) kullanılması fikri ona aittir ve kaynaklarda ittifakla vurgu yapılan yegane konudur. Sadece buna bakarak da değil, Rumca ve İbranice bildiği ve “sahibu’l-kitabeyn” ünvanıyla (yani hem Kur'an’ı hem İncil’i bilen) anılması, okur yazar olmasıyla da onun Mekke ve Medinelilere göre yüksek bir bilince sahip olduğu çıkarsanabilir. Hz. Peygamberin vefatı ile birlikte özellikle Ömer döneminde İran topraklarının Müslümanların eline geçmesiyle Medain’e vali olarak atanması onun katip sınıfından olduğunu göstermektedir.
Kültür düzeyinin yüksekliğine işaret etmesi bakımından özellikle iki tanesi diğerlerinden ayrıcalıklıdır ve Selman’ın İranlı bir aristokrat ailenin çocuğu olarak Hz. Peygambere ve Müslümanlara çok şey kattığını göstermektedir: Bunlardan birincisi Hz. Aişe’nin anlattığı bir hadistir. Peygambere atfedilen ve Selman’ın “ehl-i beytten” olduğuna ilişkin onlarca rivayeti destekleyen bu rivayette Hz. Aişe çok özel bir bilgi paylaşmaktadır:
· "Selman'la Hz. Peygamber geceleri baş başa kalıp geç saatlere kadar konuşurlardı. Nerdeyse Selman o’nun yanında bizden önce gelirdi." demektedir. (قالت كان لسلمان مجلس من رسول الله صعلم ينفرد به في الليل حتي كاد يغلبنا علي رسول الله) (İbn Esir, Üsdü’l-ğabe, 2/ 268; İbn Abdülberr, el-İstiâb, 6/217).
Peygamberin Selman ile aralarındaki bu yakınlığı sadece dostane bir aile yakınlığı olarak değil çok daha fazlasını ima etmektedir. Saatler boyu konuşulan konulardan en azından bir kısmının İran
kültürel çevresine ilişkin olduğunu öngörmek hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
İkinci örnek ise Medine döneminde kendisiyle kardeş (muahat) ilan edildiği Ebu Derda ile ilgilidir. Ebu Derda çok ibadet eden, sürekli oruç tutan bir sahabedir. Ancak eşinin bundan pek hoşnut olduğu söylenemezdi. Selman bir gün Ebu Derda’yı kenara çekerek uzun uzun konuşmuş ve onu bundan vazgeçirmiştir. Hz. Ömer döneminde Selman Medain’e vali yapılırken Ebu Derda ise Şam’a kadı olarak gönderilmiştir. Bu örnekte de Selman'ın bilinç düzeyinin Ebu Derda'dan hayli yüksek olmasının izlerini görmek mümkündür. Aynı düzeyde olsaydı biri yönetici diğeri tebliğci yapılmazdı.
Tefsir kaynaklarında o'nun adı sadece yukarıda dile getirilen ayetle irtibatlı olarak geçmez, başka ayetlerle de irtibatlı olarak zikredilmektedir. En bilineni ve ilgi çekici olanı ise Bakara suresi 2/62'de, Yahudi, Hristiyan ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inananların kurtulacağı ve cennete gire(bile)ceğini söyleyen ayettir.
- “Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır” (diye hükmedilmiştir)” (Bakara, 2/62)
Klasik tefsirlerde ayetin nüzul sebebine dair en meşhur rivayet Selman ile irtibatlı olarak nakledilen rivayettir. Buna göre Selman, Müslüman olduktan sonra yanlarında kaldığı ve birlikte yaşadığı bazı samimi Hristiyanların durumunu Hz. Peygamber'e anlatmış, onların ahiretteki ahvalini öğrenmek istemiş fakat rivayet o ki cevap istediği gibi olmayınca çok üzülmüş ve bunun üzerine bu ayetler nazil olmuştur. (İbn Kesir, Tefsir, 1/431). Ayet nazil olduktan sonra Hz. Peygamber Selman’ı çağırıp ona “bu ayet senin arkadaşların hakkında indi. Kim benim peygamber olarak geldiğimi işitmeden önce Îsa’nın dini ve İslâm üzere ölürse o hayırdadır. Ama bugün kim beni işitir de bana iman etmezse o da helâk olmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder