Kur'an ve İranlılar ilişkisini doğru takip etmenin yollarından biri de Hz. Peygamberin yaşamında ve sözlerinde İrani ve Zerdüşti izleri takip etmektir. Hz. Peygamber’in bazı hadislerde İranlı Zerdüştilere atıfta bulunduğu görülmektedir. Bu tür hadislerin her ne kadar Peygamber sonrası dönemin ürünleri olduğu yönünde genel bir algı bulunsa da en azından Hicaz coğrafyasında Mecusilerin varlığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Mesela en bilinenlerden birinde “çocuğun İslam fıtratı
üzerine doğması” ile ilgili Mecusilere atıf yapılmakta ve “Her çocuk İslam
(fıtratı) üzere doğar, sonra ebeveyni onu Hristiyan, Yahudi ya da Mecusi (يمجسانه) yapar” denilmektedir. (Buhari, “Cenaiz”,
79; İbn Hibban, Sünen, 5/41).
Bir başka hadiste “Kaderiler bu ümmetin Mecusileridir” (اَلْقَدَرِيَّةُ مَجُوسُ هَذِهِ الْأمُةِ) (İbn Mace, “Sünnet”,
16; Nisaburi, Müstedrek, 1/159) ya da “her ümmetin Mecusileri vardır, Bu
ümmetin Mecusileri de ‘kader yoktur’ diyenlerdir.” (لكل
امة مجوس ومجوس هذه الامة الذين يقولون لا قدر) (Ebu Davud,
“Sünnet”, 17).
Bu tür hadisler ulema tarafından genellikle Cebriye,
Cehmiye, Müteşebihe için kullanılmış ve bilhassa halku’l-Kuran tartışmalarında
Mutezile mensupları kastedilerek ötekileştirilmek istenmiştir. Fazlurrahman (ö.
1988) bu tür hadislerin Hz. Peygamber’e dayandırılmasının mümkün olmadığını ve
böyle bir cümlenin çok iyi formüle edilmiş bir hadis versiyonu olduğunu
söylemekteyse de (İslam, s. 329) bizim açımızdan bunlar ikincil nedenlerdir ve
asl olan Hz. Peygamber döneminde İranlıların Hicaz bölgesindeki varlığına
işaret edip etmemesidir.
Hz. Peygamberin doğduğu gece meydana geldiği söylenen
olağanüstü olaylardan Kisra'nın sarayının sarsılması ve on dört şerefesinin
düştüğü, Mecusilerin bin yıldır sönmeyen ateşlerinin o gecede söndüğü, Suva
gölünün suyunun çekildiği yönündeki kayıtlar (Taberi, Tarih, 2/166)
Mekke’de İran ve Mecusilere dair oldukça fazla bilgiler bulunduğuna işaret
etmektedir. Peygamberin İslam’a davet mektubu gönderdiği ve olumsuz cevap
aldığı II. Hüsrev (ö. 628)’den sonra kısa bir süre Sasani tahtına oturan Buran
Duht (ö. 631)’un, Hz. Peygamber ile aralarındaki gerginliği gidermek için
Medine’ye hediyeler göndermesi (Hamidullah, İslam Peygamberi, 2/1029)
dışında İran ve Mecusilere dair başka bilinen kayıtlar da vardır.
Hz. Muhammed Medine'ye gidince halkın iki bayram
kutladığı ve bu bayramların isimlerinin Nevruz ve Mihrican/Mihriban olduğu
yönünde de bilgiler bulunmaktadır. Zerdüşt öncesi dönemlerden itibaren hasat
kutlamalarını ifade eden Mihrican ile (Mehrecan) bahar kutlamalarını ifade eden
Nevruz’un varlığı Ahamenîler dönemi (mö. 559-330) kabartmalarında
rastlanmaktadır. (Eliade, A History of Religious Ideas,
1/319-321). Bununla birlikte Hz. Peygamberin Medine döneminde kutlama yapıldığı
yönündeki kayıtlar muhtemelen çok daha sonraları, İran’ın Müslümanlar
tarafından fethedilmesi akabinde oluşturulmuş olmalıdır. Çünkü İslam
topraklarında Nevruz’un ilk resmileşmesinin Haccac b. Yusuf zamanında olduğu ve
Fatımilerle birlikte ise kutlamaların yapıldığı bilinmektedir.
Mekke ile Medine arasında “Harretül-Eşca denen yerde bir
Mecusi mabedinin olduğu söylenmektedir. (Bekri, Mucem Mustacem, 2/435).
Özellikle Medine dönemi ile birlikte İslam’ın ilk yayıldığı yerler olan Umman,
Bahreyn, Yemen Sasanilerin kontrolünde çok sayıda Mecusi yaşıyordu. Mekke’ye
yakın bir yerde bulunan Yemame’de bazı Mecusi köyleri vardı. Kabile kültürünün
yaygın olduğu bu coğrafyada Temim, Abdulkays ve Beni Hanife gibi bazı kabileler
ağırlıklı olarak Mecusiydi. Bunlardan Yemame bölgesinde yaşayan Beni Hanife’ye
İslam’a davet mektupları gönderilmişti. Aslında bu davet mektubu Beni
Hanifelilerin reisi Hevze b. Aliye yazıldığı gibi Yemen ve Bahreyn bölgesinde
yaşayan Hecer Mecusilerine de gönderilmişti. Özellikle Hecer kenti çok sayıda
Mecusinin bulunduğu bir yaşam alanıydı. İran valisi de burada ikamet ediyordu.
Hz. Peygamberin Sasaniler adına bu bölgeyi yöneten Münzir b. Süva’ya sahabeden
Ala b. Hadrami’yi bir mektupla gönderdiği, İslam’a davet ettiği, onların da
bunu kabul ettiği bilinmektedir. Ancak kabul etmeyenler de vardı ve bunlardan
cizye alınıyordu. (Belazuri, Fütuhül-büldan, 109). Burada dikkat çekici
olan İslam’ı kabul etmeyen Mecusilerin, ehl-i kitap gibi muamele görmesi ve
kendilerinden cizye alınmasıdır. Bu, Mecusilerin Hz. Peygamber döneminde
müşrikler gibi algılanmadığını göstermesi bakımından oldukça önemlidir.
Sonraki dönemde de bu uygulamalar devam etmiştir.
Uygulamalardan biri de Mecusilerin mabetlerine karşı gerekli özen ve saygının
gösterilmesidir ki İmam Yusuf (ö. 182/798), Mecusilerin ateşgedelerinin kilise
ve havradan farklı olmadığını söylemektedir. (Kitabul-Harac, 293).
Hz. Peygamberin yaşamında İran ve Zerdüşti kültürün
etkilerini göstermesi bakımından en ilginç örneklerden biri de çocuk emziren
kadınların durumuyla ilgili olarak hadis kaynaklarına geçen rivayetlerdir. Hz.
Peygamber bir ara çocuk emziren kadınlarla cinsel ilişkiye girmeyi yasakladığı
ve bunu yapanların günaha girecekleri yönünde beyanatları bulunmaktadır.
Aslında bu anlayış Hz. Peygamberin bir uygulaması olarak değil, daha önce
Araplar arasında yaygın bir anlayışı temsil ediyordu. Ancak zaman içinde Hz. Peygamber
bu uygulamadan vazgeçtiği biliniyor. Hadis kaynaklarında yer alan rivayet
şöyledir: “Aslında çocuk emziren kadınla cinsi ilişkide bulunmayı yasaklamak
isterdim: fakat bakıyorum ki. İranlılar bu işi yapıyorlar ve hiçbir şeyde
olmuyor. Dolayısıyla, ben de bu yasaktan vazgeçiyorum." (بِيَدِهِ
إِنَّ الْغَيْلَ لَيُدْرِكُ الْفَارِسَ عَلَى ظَهْرِ فَرَسِهِ حَتَّى يَصْرَعَهُ)
(Ebu Davud, "Tıp", 16; İbn Mace, "Nikah", 61).
Peygambere nispet edilen ve özellikle İran’ın büyük
İmparatoru Enüşirvan (ö. 579) hakkında dile getirilen hadisler bulunmaktadır.
Bu hadisler onun ne kadar adil bir hükümdar olduğu, halkını gözetip koruduğu ve
onunla aynı dönemde doğduğu için Hz. Peygamberin bununla iftihar ettiği
söylenmektedir: “Ben Adil hükümdar döneminde doğdum” (ولدت
في زمن الملك العادل). (Tahtavi, Nihayetül-İcaz, 1/23;
Acluni, Keşfül-Hafa, 2/410). Sadece bu kadar da değildir. Enüşirvan
hakkında dile getirilen hadisler arasında Peygamberin dört kişinin ölümüne çok
üzüldüğü bunlardan birinin de Enüşirvan olduğu nakledilmektedir.
(Gazzali, Nasihatü’l-müluk, s. 43). Enüşirvan hakkında hadis
literatüründe geçen rivayetleri destekleyen tarih kaynaklarında başka nakiller
de zikredilmekte; mesela Peygamberin babası Abdullah’ın Enüşirvan’ın tahta
geçtiği 24. senede doğduğu kendisinin ise 42. yılında dünyaya geldiği bir İran
kralı ile irtibatlı olarak sunulmaktadır. (Taberi, Tarih, 2/154;
Dineveri, Ahbaru’t-tıval, s. 73).
Söz konusu İran kralının iktidarı boyunca
ülkesindeki Mazdekcilere göz açtırmamış ve yaklaşık 80 bin mensubunu katletmiş
birisi olmasına rağmen İslam müelliflerinin neredeyse tamamının onu “adil”
sıfatıyla nitelemeleri ilginç olduğu kadar, en azından modern dönemdeki olumsuz
İran imajının erken dönem ulemasının zihninde olmadığını da göstermektedir.
Üstelik sadece adil sıfatıyla da değil onun cömert ve bilge bir kral olduğu,
Allaha inandığı da söylenmektedir:
- Mesudi, onu bir “bilge kral” olarak nitelemekte aynı zamanda ünlü “adalet dairesi”nin mucidinin o olduğunu söylemektedir. (Mesudi, Mürucü’z-zeheb, 1/205)
- “Enüşirvan çok akıllı, cömert ve açıkça adil (biriy)di.” (وكان انوشروان نبيلا كريما ظاهر العدل). (Yakubi, Tarih, 1/208).
- “(Enüşirvan) tahta oturup taç giydiğinde Allaha hamdetti ve onu sena etti.” (لما لبس التاج خطب الناس فحمد الله واثني عليه). (İbn Esir, Kamil, 1/236).
- “Enuşirvan valilerine şöyle yazdı: Cömert ve cesur insanları yanınızda tutun. Kuşkusuz onlar, Allah'a karşı hüsn-ü zanda bulunan insanlardır.” (وكتب انوشروان الي مرازبنه، عليكم باهل السخاء والشجاعة فانهم اهل حسن الظن بالله.). (İbn Abdi Rabbih, Ikdü’l-ferîd, 1/92
Gazzali (ö. 505/1111),
özellikle Nasihatül-Müluk adlı eserinde sadece Enüşirvan ve onun
adaleti hakkında olumlu şeyler söylemekle kalmaz İranlıların tarih boyunca
adaleti şiar edindiklerini ve asla zulmetmediklerini söylemekle onların
katkılarını yere göğe sığdıramamaktadır:
- “Tarihte Mecusîler dört bin sene boyunca dünyaya hükmetmişlerdir. Çünkü onlar, insanlar içerisinde adaleti ve yaptıkları tüm işlerde eşitliği muhafaza etmişler, dinlerin de asla zulme ve haksızlığa yer vermemişlerdir. Adaletleriyle şehirleri imar etmişler ve insanlara insaflı davranmışlardır.” (وفي التاريخ ان المجوس ملكوا امر العالم اربعة الاف سنة وكانت المملكة فيهم. وانما دامت المملكة بعدلهم في الرعية، وحفظهم الامور بالسوية، وانهم ما كانوا يرون الظلم والجور في دينهم وملتهم جائز، وعمروا بعدلهم البلاد، وانصفوا العباد.). (Gazzali, Nasihatü’l-mülük, s. 41).
Bu kadarla yetinmeyen Gazzali İranlıların Allah
tarafından vahiyle müeyyed kılındığını ve onların adeta yeryüzünü imar etmek
için Allah tarafından özel olarak gönderildiğini söylemektedir:
- “(Şanı yüce olan) Allah Davud’a (a.s.) vahyetti: 'Kavmini Acem hükümdarlarına (Pers hükümdarlarına) sövmekten sakındır; çünkü onlar dünyayı imar ettiler ve onu kullarım için yurt haline getirdiler.'" (الله جل ذكره أوحى إلى داود عليه السلام أنَّه قومك عن سب ملوك العجم فإنهم عمروا الدنيا وأوطّنوها عبادي). (Gazzali, Nasihatü’l-mülük, s. 41).
Yorumlar
Yorum Gönder