Kuranda ilk insanın yaradılışı; Hz.
Adem anlatısı ile başlamış, ondan eşi Hz. Havva’nın yaratılması, Adem’in
yaratılmasına melekler ve Şeytan tarafından verilen tepki, sonrasında cennette
“hayat ağacına” yaklaşmamaları ve bir ceza olarak cennetten çıkarılmaları (hübut)
ile birlikte çoğalmaları ve oğulları Habil ve Kabil’in mücadelesi bağlamında
anlatılmaktadır. Bu anlatılanların neredeyse tamamı Sami geleneği içinde
özellikle İbraniler üzerinden Kuran’da da görülmektedir.
Kur’ân’da ilk yaradılış, Allah’ın
yaratmaya “ol” demekle başladığı, üzerinden anılmaya değer herhangi bir şey
olmadığı uzun bir süre geçtikten sonra insanın yerden bitirildiği, su, toprak,
çamur vs. aşamalardan geçtiği, tek nefis haline geldikten sonra eşinin de var
edildiği ve her ikisinden anne rahminde, üç katman karanlığın içinde, art arda
yaratılış aşamalarından geçirilerek insanların çoğaltıldığı ifade edilmektedir.
İnsanın yaratılışının Kur’an’da, embriyolojik ve biyolojik gelişim süreci
bağlamında işlendiği ve tüm bu aşamaların toprak ve su olmak üzere iki asli
unsura delalet ettikleri, Âdem ve tüm insanların orijininin toprak olduğu,
Âdem’in çamurdan, soyunun ise nutfeden yaratıldığı ifade edilmiştir.
Kur'an, Kitab-ı Mukaddes ve çok daha önce yaşayan Sami topluluklardan özellikle Asur ve Babilonyalıların insanın yaradılışını ele almadan önce bir hususu belirtmek yerinde olacaktır. Mensuplarının çoğu ya arkeoloji ya da çivi yazısı uzmanı olan Pan-Babilonya okulu temsilcileri, yaradılış destanı Enuma Eliş'in Tevrat'taki yaradılış anlatımı üzerine çok ciddi etkide bulunduğunu iddia ediyorlardı. Onlara göre Enuma Eliş, Amurru denilen kuzeybatı Mezopotamya civarından gelen göçebe Samilere ait mitoslar ve Sümer geleneklerinin birleşiminden oluşuyordu. Hem önceki Samilerden Asur ve Babilonyalılar hem de daha sonra gelen İbrani Samiler bu fikirleri bu bölgeden almışlardı.
Kuran’da ilk yaradılışın Sami toplumlarıyla büyük benzerlikler taşımasının en ilginç örneklerden biri “Allah’ın insanı kendi suretinde yaratmasıdır.” İslam felsefesi ve İslam tasavvuf anlayışında çok merkezi bir konuma sahip olan teşebbüh-billah/teellüh-billah gibi Allaha benzeme meselesi doğrudan Kuran tarafından dile getirilmese de özellikle peygamberin hadislerinde Allah’ın insanı kendi suretinde yarattığı çok açık biçimde ifade edilmektedir. Buhari ve Müslim başta olmak üzere tüm hadis kaynaklarında yer alan meşhur hadis şöyledir:
- “Allah Adem’i kendi suretinde yaratmıştır.” (خلق الله ادم علي صورته). (Buhari, “İsti’zan”, 1; Müslim, “Birr”, 115).
Bu ifadelerin aynısı Tevrat’ın İbranice metninde şöyledir:
- “Vayyivra Elohim et-ha'adam be-tsalmo” (וַיִּבְרָא אֱלֹהִים אֶת־הָאָדָם בְּצַלְמוֹ).
- "Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu." (Yaratılış", 1/27).
Şimdi de aynı ifadelerin çok daha erken bir dönemde nasıl kullanıldığına bakalım: Samilerin yaradılış destanı Enuma Eliş’te gök tanrısı Anu, tatlı suların tanrısı Ea (Nudimmud)’u kendi suretinde yaratmıştır.
- Ansar, oğlu Anu'yu kendisiyle eşit kıldı.
- Ve Anu kendi suretinde yarattı Nudimmud'u. (Enuma Eliş, s. 3)
Bu nedenle insanın yaratılışı
konusunda bilinen Mezopotamya merkezli en eski görüşler bölgenin sakini olan
Sümerlere dayansa da temelde Babillilerin ve İbranilerin görüşleridir;
Birincisi Babillilerin Yaratılış Destanı’nında ikincisi ise İbranilerin
görüşleri Tekvin kitabında anlatılmaktadır. Kitab-ı Mukaddes’teki öykülere göre
ya da en azından bunun yorumlarından birine göre, insan, bütün hayvanları yönetmesi
amacıyla kilden biçimlenmiştir. Babil mitolojisinde, insan, en baş belası
tanrılardan birinin bu amaçla öldürülmesiyle onun kanından yapılmıştı;
yaratılış nedeni temelde tanrılara hizmet etmesi ve ekmekleri için onların
yerine çalışmasıydı. İbrani ve Babil yorumundan bin yıl önceye tarihlenen Sümer
şiirine göre, Babil yorumunda olduğu gibi kilden biçimlenen insanın yaratılış
amacı, yine, tanrıların geçimleri için emek harcamak zorundan kurtarmaktı. (Kramer,
Sümer mitolojisi, 132).
Bu benzerliği kronolojik olarak en
temelden, Hz. Adem’in adından başlayarak görmeye çalışalım: Kuranda geçen Hz. Adem ismi en temelde Tevrat
üzerinden, önce Samilerin diğer büyük kollarından Asur ve Babilliler sonra
Sümerlere kadar geri götürülebilmektedir: Örneğin, adamu kelimesi, Sümerce'de
'babam, atam', Asur- Babil dilinde ise adamu sözcüğü, 'yapılmış, meydana
getirilmiş' anlamına gelmektedir. Yine Sami topluluklarından biri olan
Sabiilerin dilindeki adam kelimesi 'kul'; İbranca'daki adham
kelimesi 'insan' demektir. Ugarit metinlerindeki el ab adam şeklinde
geçen ifadenin ilk anlamı (kil toprak) ile, çamur (yatzar) anlamına işaret
eden İbranca adamah terimi; hep aynı toprakla ilgili kökene dikkat
çekerler. Muhtemelen buradan hareketle Mezopotamya bölgesine oldukça uzak bir
coğrafyada kullanılan Latincede homos ve humus sözcükleri de tamı
tamına toprak anlamına gelmektedir.
Adem’in topraktan yaratılması meselesinde aynı çizgiyi takiple nasıl ele alındığına bakalım: Öncelikle Kuran’da Adem’in topraktan yaratıldığı pek çok ayette farklı kelimeler ile dile getirilmektedir.
- “Sizi topraktan (turab) yaratması O’nun varlığının delillerindendir. Sonrasında ise (çoğalıp yeryüzüne) yayılan insanlar oluverdiniz.” (Rûm, 30/20.)
- “Şüphesiz, biz onları yapışkan bir çamurdan (Tîn-i Lâzib) yarattık.” (Sâffât, 37/11).
- “Andolsun, biz insanı, çamurdan süzülmüş bir özden (Sülâle min Tîn) yarattık.” (Mü’minûn, 23/12).
- “Andolsun, biz insanı kuru ve değişime uğramış kara bir çamurdan (Hame-i Mesnûn) yarattık.” (Hicr, 15/26).
- “(Allah), insanı ateşte pişmiş gibi kuru (olan) bir çamurdan (Salsâl) yarattı” (Rahmân, 55/14).
Şimdi Tevrat’ta yer alan topraktan yaratılmayla ilgili ayetlere bakalım:
- "Rab Tanrı Âdem`i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Âdem yaşayan varlık oldu. Rab Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Âdem`i oraya koydu.”(Yaratılış 2/4-8).
- "Ve Rab Allah yerin toprağından adamı yarattı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi; ve adam yaşayan can oldu." (Yaratılış 2:7).
- "Terinin yüzünden ekmeği yiyeceksin; toprağa dönünceye kadar… Çünkü topraktan alındın; zira topraksın ve toprağa döneceksin." (Yaratılış 3:19)
- "İbrahim cevap verip dedi: İşte şimdi Rabb’e söylemeye cesaret ettim, ben toprak ve külüm." (Yaratılış 18:27).
- "Beni balçık gibi yoğurduğunu hatırlat bana; ve toprağa dönmem gerektiğini mi hatırlatacaksın?" (Eyüp 10:9).
- "Çünkü O, bizim neyden yaratıldığımızı bilir; hatırlar ki biz toprağız." (Mezmurlar 103:14).
Enüma Eliş’in Babil versiyonunda, altıncı tablette, baş tanrı Marduk, isyan eden Tiamat’ın eşi Kingu’yu öldürür ve onun kanıyla toprağı karıştırarak insanı yaratır:
- "Kingu’nun damarlarından kanını aldılar,
- Onunla toprağı karıştırdılar…
- İnsanı yarattılar, tanrılara hizmet etsin diye." (Enüma Eliş, s. 48)
Bir başka Babil destanı Atrahasis Destanı’nda ise:
- "Tanrılar bir tanrıyı öldürdü,
- Onun etini ve kanını kille karıştırdılar.
- Böylece insan doğdu." (M. İ. Çığ, Sümerli Ludingirra, s. 45)
Sümer metinlerinde Tanrı Ninmah ve Enki, "Apsu" (yeraltı suları) üzerindeki kili karıştırarak insanı şekillendirir:
- “Ninmah denizin dibinden bir parça kil alır ve altı değişik tipte anormal bireyler şekillendirir, Enki de onların yazgılarını belirler ve onlara yiyecek ekmek verir.” (Kramer, Tarih Sümerle Başlar, 141)
Gılgamış destanında ise Tanrıça Aruru, Gılgamış ile başa çıkması için, Enkıdu’yu kilden yoğurur:
- “Aruru bunu duyunca tasarladı Anu'nun istediğini,
- ellerini yıkadı, bir tutam kil alıp çölün ortasına bıraktı,
- orada yarattı yiğit Enkidu'yu”. (Gılgamış Destanı, s. 5)
İlk insan Adem’in yaratılması sonrasında ikinci olarak kadının yaradılışı gerçekleşir. Kur’an’da Havva’nın yaratılması Adem’in yaratılması ile ilişkili olarak ele alınır ve fakat Kuran’da Havva’nın adı geçmez. İlgili tek ayet Nisa suresinin baş tarafında, ilk ayette geçmektedir:
- (يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ)
- “Ey insanlar, sizi bir tek nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun!” (Nisa 4/1).
- "O, sizi bir tek nefisten yarattı; ondan da eşini var etti…" (Araf 7/189).
- "Sizi bir tek nefisten yarattı, sonra ondan eşini var etti…" (Zümer 39/6).
- "Ey Adem! Eşinle birlikte cennete yerleşin… Şeytan sizi oradan çıkarır…" (Bakara 2/35-36).
- "Ey Adem! Bu (şeytan) senin ve eşinin düşmanıdır…" (Taha 20/117-123).
Görüldüğü üzere Kuran’da Havva’nın adı geçmemektedir. Adem’in eşi olarak sunulmaktadır. İkinci önemli farklılık ise Nisa suresi ilk ayette geçen Havva’nın “nefs-i vahide”den yaratılmasıdır. Oysa Tevrat’ta Havva’nın yaratılmasının Adem’in kaburga kemiğinden olduğu söylenmektedir:
- "Rab Tanrı Adem'e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, Rab Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem'e getirdi. Adem, 'İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir' dedi" (Yaratılış, 2:21-23)
- "Rab Tanrı, ‘Adem’in yalnız kalması iyi değil, ona uygun bir yardımcı yaratacağım’ dedi." (Yaratılış 2:18)
- "Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. (Yaratılış 2:24)
- "Adem karısına ‘Havva’ (İbranice: Havva, hayat veren) adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi." (Yaratılış 3:20)
Samilerin ve Sümerlerin inancında
meselenin nasıl ele alındığını görmeden önce konu ile ilgili önemli gördüğümüz
bir noktaya işaret etmek isteriz: İsraili rivayetleri çok acımasız bir şekilde
eleştiren modern dönem Kuran ve hadis yorumcuları, ne yazık ki doğruyu
söylemiyorlar. İslam’da modern dönem insanına ters gelen ne varsa tüm suçu
İsraili rivayetlere yükleyerek kolaycılığa kaçmaktadırlar. Oysa Hz. Peygamberin
çağdaşı olan Hristiyan ve Yahudiler, Arap coğrafyasında yaşayan idrak ve
anlayış seviyesi en düşük topluluklardı. Bunlar en azından Kudüs ve Şam
bölgesinde ya da Mezopotamya’nın gelişmiş şehirlerinde yaşayanlar gibi yüksek
eğitimli, kutsal metinlerle doğrudan temas eden kimseler değillerdi.
Dolayısıyla Hicaz coğrafyasında egemen olan sözlü kültürün temsilcileriydi. Kuran
ve hadislerde geçen yığınla malzemenin anlaşılmasına İsraili rivayetler
olmasaydı Araplar ne Kuranı anlayabilirlerdi ne de Hz. Peygamberin hadislerini.
İsraili rivayetlerin önemine ilişkin en dikkat çekici örneklerden biri ele aldığımız insanın yaradılışı konusuyla ilgili olan Havva’nın kaburga kemiğinden yaratılmasıdır. Zira buna göre Kuran’da kadının kaburga kemiğinden yaratılmasına yönelik bir ima bulunmazken, Hz. Peygamberin hadislerinde bu konuda oldukça fazla sayıda malzeme bulunmaktadır. Kütübü sitte kaynaklarının ve diğer hadis külliyatının hepsinde nakledilen meşhur hadisin metni şöyledir:
- “Kadınlara hayırhah olun, zira kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri yeri yukarı kısmıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan eğri halde kalır. Öyleyse kadınlara hayırhah olun." (واستوصوا بالنساء خيرا فانهن خلقن من ضلع اعوج وان اعوج شئ في الضلع اعلاه فان ذهبت تقيمه كسرته وان تركته لم يزل اعوج فاستوصوا بالنساء خيرا). (Buhârî, “Nikâh”, 79 (5184), 80, (5186),“Enbiya, 1; Müslim, “Radâ, 65 (1468); Tirmizî, “Talâk, 12 (1188); İbn Mâce, Tahâret, 77; Ahmed, Müsned, 15: 321 (9524); Dârimî, Müsned, 3: 1426 (2268); İbn Ebî Şeybe, Musannef, 4: 197 (19272)
Şimdi de Samilerin kutsal
metinlerinden biri olan Enüma Eliş’te ve ondan önce Sümer mitolojisinde
meselenin nasıl ele alındığına bakalım:
Kadının yaratılma şekli ve ona
verilen “havva” ismiyle Sümer mitolojisindeki tanrıca
Ninti’nin (Nin: kadın, ti: kaburga/yaşam) yaratılması arasında büyük
benzerlikler bulunmaktadır. Tevrat'taki, ilk kadının ilk insanın kaburgasından
yaratıldığı anlayışı ile, Sümer Mitolojisinde anlatılanlar arasındaki
benzerlikler, belki de ilk kaynağın Sümer Mitolojisi olduğunu düşündürmektedir.
Temeli Sümerlerden gelen ve daha sonra Samilerin devraldığı bu büyük mirasın intikal ettiği Enüma Eliş’te ve yaklaşık 300 dizelik Enki ve Ninhursag adındaki bir metinde detaylıca anlatılmaktadır. Bu mitosta geçen ve Sümer edebiyatında “kaburganın hanımı” demek olan Ninhursag, bir kelime oyunu ile Tevrat’ın cennet kıssasında Havva olarak “yaşatan hanım” anlamına dönüşmüştür. (Kramer, Tarih Sümerle Başlar, 179-180). Ayrıca Bottero, Enki ve Ninhursag mitosunun tüm dünyaya buradan hareketle yaygınlaştığına dikkat çekmektedir:
- “Enki ve Ninhursag'da olduğundan daha geniş bir şekilde, Sümer ülkesinde, dolayısıyla bütün dünyada, tanrı kültünün ve yaşam kalitesinin başındadır.” (Bottero, Mezopotamya, s. 263).
Enki ile Ninhursag mitosunda,
ana-tanrıça Ninhursag'ın, tanrıların bahçesinde sekiz bitkinin yetişmesini sağladığı
anlatılır. Enki bu bitkileri yemek ister ve ulağı İsimud'u bunları alıp getirmesi
için gönderir. Sonra da bu bitkileri birer birer yer; buna öfkelenen Ninhursag Enki'nin
üzerine ölüm laneti okur. Bu lanetin bir sonucu olarak, Enki'nin bedeninin
sekiz organı hastalığa yakalanır ve kendisi ölme noktasına yaklaşır. Büyük tanrılar
keder içindedir ve Enlil'in ona yardım edebilecek gücü yoktur. Ninhursag geri dönüp
duruma el koyması yolunda ikna edilir. Tanrıça, her biri Enki'nin bedeninin
hastalıklı ayrı bir bölümünü iyileştirmek üzere işe başlayan sekiz sağaltıcı
tanrıça yaratır. Söz konusu hastalıklı bölümlerden birisi Tanrının
kaburgasıdır ve kaburga ile uğraşması için yaratılan tanrıçanın adı,
"kaburgaların tanrıçası" (eserin mütercimi burada İngilizcesi
"kaburgaların hanımefendisi" olarak da çevrilebilecek "the lady
of the rib" tanımını eklemektedir.) anlamına gelen "Ninti"dir.
Ne var ki Sümerce "ti" sözcüğü, kaburga kadar "yaşam" anlamına
da gelen çift anlamlı bir sözcüktür; böylece Ninti aynı zamanda "Yaşamın Tanrıçası"
demektir. İbrani inancındaki Adem'in kaburgasından alınıp biçim verilen
kadına, Adem tarafından, "Yaşam"' "anlamına gelen bir sözcükle
Havva denilmiştir. Bu durumda, İbrani Cennet mitosunun en ilginç özelliklerinden
birisini, kökeninde açıkça bu kabaca işlenmiş Sümer mitosunun bulunmasının oluşturduğunu
söylenebilir. (Bk., Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, s. 136-137).
Enki, önce tanrıça Ninhursag’ı ya da daha önceki devirlerde toprak ana Ki ile özdeşleştirilebilecek Sümer tanrıçası, bir başka adıyla Nintu’yu, döller. Bunu dokuz gün süren bir gebelik dönemi izler… Bu ilginç pasaj şöyledir:
- “Ninhursag’a “yürek suyu”nu akıttı,
- O da “yürek suyu’nu, Enki’nin tohumunu aldı.
- Bir gün ona bir aydır”. (Kramer, Sümer Mitolojisi, 108).
Ninsar daha sonra, babası Enki tarafından gebe bırakılır ve gebeliğinin üstünden dokuz gün geçtikten sonra tanrıça Ninkur’u doğurur. Ninkur da Enki tarafından gebe bırakılır ve böylece bitki tanrıçası Uttu doğar. Sonra bu bitki-tanrıçasına, Enki ile ilişkisi kurması için öğüt veren büyük büyükannesi Ninhursag görünür. Sonuçta o da Enki tarafından döllenir ve sekiz farklı bitki sürgün verir. Ama Enki bitkileri yiyip bitirir; bundan sonra;
- Enki, bataklıklarda, bataklıklarda çevresine bakınır,
- Ulağı İsimud’a şöyle der:
- “Bu (bitki) nedir, bu (bitki) nedir?”
- Ulağı İsimud yanıt verir;
- “Kralım, bu “ağac-bitkisi”dir, der ona.
- Onu Enki icin keser, o da yer.
- Enki: “Bu nedir, bu nedir?”
- İsimud: “Kralım, bu bal-bitkisidir.”
- Onu Enki icin keser, o da yer. (Kramer, Sümer Mitolojisi, 110)
Enki böylece sekiz bitkinin hepsini yer. Bunun üzerine, anımsanacağı gibi, gerçekte bu bitkilerin yaratılmasından sorumlu olan Ninhursag Enki’yi lanetler:
- “Sen ölünceye değin, sana ‘yaşamın gözüyle' bakmayacağım."(Kramer, Sümer Mitolojisi, 112)
Enki’yi lanetleyen Ninhursag gözden kaybolur. Tanrılar allak bullak olurlar; “aşağılanırlar.” Bunun üzerine tilki Enlil’e şöyle der:
- Sana Ninhursag’ı getirirsem, ödülüm olacak?”
- (Kramer, Sümer Mitolojisi, 112).
İnsanlığın yaradılışında dönüm noktalarından biri olarak sunulan Hâbil-Kâbil kıssası Kur’an’da sadece bir yerde zikredilmiş, kıssanın oldukça kısa ve özlü bir şekilde aktarıldığı Mâide 5/27-31’de şöyle denilmiştir:
- "Onlara iki Adem oğlunun haberini gerçek olarak oku: Hani her biri birer kurban sunmuşlardı, (kurban) birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, kabul edilene): "Seni öldüreceğim" demişti. (O da); "Allah, sadece korunanlardan kabul eder" dedi. Andolsun, eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben alemlerin Rabbinden korkarım! Ben isterim ki sen, benim günahımı da, senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın! zalimlerin cezası budur. Nefsi, onu kardeşini öldürmeye çağırdı, (o da nefsine uyarak) onu öldürdü, ziyana uğrayanlardan oldu. Derken Allah, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Karganın yaptığını görünce); "Yazık bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyin (ben?)" dedi ve pişman olanlardan oldu!”
Bu ifadelerin benzeri harfi harfine Tevrat’ın Yaratılış 4:9-15. pasajında daha ayrıntılı olarak geçmektedir.
- “(9) Ve Rab Kaine dedi: Kardeşin Hâbil nerede? Ve dedi: Bilmiyorum; kardeşimin bekçisi miyim ben? (10) Ve dedi: Ne yaptın? Kardeşinin kanının sesi topraktan bana bağırıyor. (11) Ve şimdi sen toprak tarafından lanet edildin, o toprak ki kardeşinin kanını senin elinden almak için ağzını açtı; (12) Toprağı işlediğin zaman artık sana kuvvetini vermeyecektir; yeryüzünde kaçak ve serseri olacaksın. (13) Ve Kâin Rabbe dedi: Cezam taşınamayacak derecede büyüktür. (14) İşte, bugün toprağın üzerinden beni kovdun; ve senin yüzünden gizli kalacağım; ve yeryüzünde kaçak ve serseri olacağım; ve vaki olacak ki, her kim beni bulursa, beni öldürecektir. (15) Ve Rab ona dedi: Bunun için Kâin’i her kim öldürürse, ondan yedi kere öç alınacaktır. Ve Rab, her kim onu bulursa kendisini vurmasın diye Kâin üzerine bir nişane koydu.
Hâbil-Kâbil kıssası, esas
itibariyle, çoban-tanrı Dumuzi ile çiftçi-tanrı Enkimdu’nun tanrıça İnanna’nın
sevgisini kazanabilmek için yarışa girdiklerini, armağanlar sunduklarını
anlatan Sümer mitolojisine dayansa da daha erken Sami topluluklar üzerinden
İbraniler üzerindeki etkisini çok açık biçimde göstermektedir.
Ünlü Sümerologlar Kramer ve Hooke’e
göre Tekvin’deki Habil-Kâbil kıssası, aslî bünyesinde bu mitosa ait unsurlar
barındıran ve fakat tarihsel süreçte başka kaynaklardan tedarik edilen
malzemeyle zenginleştirilen mitolojik bir öyküdür. Tekvin’deki kıssada ziraatla
meşgul olan Kâbil’le hayvancılık yapan Hâbil’in çatışması söz konusudur.
Haddizatında çiftçilik ve hayvancılık, diğer bir deyişle, yerleşik yaşam tarzı
ile göçebe yaşam tarzı arasındaki kadim rekabeti yansıtan bu çatışma teması
aynıyla Dumuzi ile Enkimdu mitosunda mevcuttur. Tek fark, bu mitos Tekvin’deki
kıssanın aksine trajik bir cinayet olayıyla sona ermez.
Kramer’e göre, mit Kutsal Kitap’taki
Habil-Kabil öyküsünün bugüne ulaşmış en yakın Sümer karşılığıdır ve öykünün
özeti şöyledir; lnanna bir eş seçmek üzeredir. Kardeşi Utu, çoban-tanrı Dumuzi
ile evlenmesi için ısrar eder, ama o çiftçi-tanrı Enkimdu’yu yeğler. Bunun üzerine
Dumuzi ortaya çıkar ve Inanna’nın neden çiftçiyi yeğlediğini öğrenmek ister;
Dumuzi, çiftçinin sahip olduğundan fazlasına sahiptir. İnanna ona yanıt vermez,
ama sakin, sakıngan bir tip gibi görünen çiftçi Enkimdu, kavgacı Dumuzi’yi
yatıştırmaya çalışır. Dumuzi, çiftçi ona her türden armağanlar hatta Inanna’yı
bile vereceğine sçz verene değin bir türlü sakinleşmez. (Kramer, Sümer
Mitolojisi, 178-179)
Hooke, Kabil-Habil kıssasının Sami
topluluklardaki önemini tamamen tarımsal bir amaç taşıyan Babil yeni yıl
şenliklerinde icra edilen ayinler ve özellikle kurban ritüeliyle
ilişkilendirmektedir. (Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, s. 148).
Hülasa Kuran’da insanın ilk
yaradılışına yönelik kullanılan betimlemelerin büyük bir kısmının Sami
geleneğinin ardılı olarak yorumlamak mümkün. Yukarıdaki anlatımlara ek olarak diğer
benzeşimlerden bir kısmı da şunlardır:
Allah'ın Adem'i kendi suretinde yaratması
"ve Allah dedi: Suretimizde, benzeyişimize göre insan yapalım... Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah'ın suretinde yarattı." (Yaradılış 1: 26-27)
"Sonra ona (insana) şekil verdi, ruh üfürdü kendi ruhundan üfledi. ve kulaklar, gözler ve gönüller yarattı." (Secde 32/9).
İnsanın Tanrıya benzetilerek yaratılması gerek Gılgamış'da gerekse Enuma Eliş'te benzer temalarla işlenmektedir. Gılgamış'ta; Tanrıça Aruru, Enkidu'yu Anu'ya benzer biçimde, topraktan yoğuran Tanrıça olarak betimlenir:
- Aruru bunu duyunca tasarladı Anu'nun istediğini,
- ellerini yıkadı, bir tutam kil alıp çölün ortasına bıraktı,
- orada yarattı yiğit Enkidu'yu, o kaya parçasını. (Gılgamış s. 5)
- "Savaşı başlatan Kingu,
- Tiamat'ı o kışkırttı, savaş yapmak için (tanrıları) örgütledi."
- Onu zapt ettiler, Ea'nın huzuruna getirdiler,
- Cezasını verdiler ve damarlarını kestiler,
- Onun kanından [Marduk ve Ea] insanı yarattılar, (Enuma Eliş, s. 48)
Erkek ve dişi olarak yaratılması: Onları erkek ve dişi olarak yarattı….” (Yaratılış 5/1-2).
·
Başlangıçta Tanrı insanı
erkek ve dişi olarak yarattı” (Matta 19:4-5).
·
“Sizi erkek ve dişi olarak
yaratan o’dur.” (Necm, 53/45).
· Adem’e isimlerin öğretilmesi: “Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara ad koydu.” (Yaratılış 2:20).
· Tanrı, hepsini topraktan yarattığı bütün hayvanları, kuşları
isim vermesi için Âdem’e getirir. Âdem onlara isim verir ama içlerinden hiçbiri
ona uygun bir yardımcı olamaz (Yaratılış 2/9-20).
· “Allah Adem’e bütün isimleri öğretti….” (Bakara 2/33).
· Cennetteki ebedilik ağacı: “Ve ona, "Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin" diye buyurdu, "Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Yaradılış 2: 16-17).
·
“Nihayet şeytan ona fısıldayıp: "Ey Adem,
sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi? dedi”. (Taha
20/120)
· Adem ve Havva’nın çıplak olmaları: "Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.” (Yaradılış 2: 25).
·
“Derken o ağacın
meyvesinden tadınca avret yerlerini gördüler ve cennetteki ağaçların
yapraklarıyla avret yerlerini örtmeye koyuldular. …” (Araf 7/22).
· Ademe Ruh üfürülmesi: “Ademe hayat nefesinin üfürülmesi, ona ruhun verilmesi…” (Yaradılış.2:7).
·
“Onu (Adem’i) düzenle(yip
insan şekline koydu)ğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye
kapanın!” (Hıcr 15/29).
***
Yorumlar
Yorum Gönder