Hristiyanlık en temelde Yahudiliğin içinden çıkmış, zaman içinde müstakil bir hüviyete sahip bir din olmakla birlikte yine Sami dinlerden biridir. Müstakil hale gelmesinde ve dünyanın en büyük dini topluluklardan biri olmasında hiç kuşkusuz zaman ve bölgesel şartlar çok ciddi rol oynamıştır. Bu rolün en başat karakteri Hz. İsa olsa da başta annesi Meryem olmak üzere, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ile birlikte bir de İmran ve Havariler etrafında beşli bir konsorsiyum bulunmaktadır. Bu isimler aynı zamanda Samilerin Hristiyan kolunun en önde gelen isimleri ve hazırlayıcılarıdır.
Yaklaşık aynı dönemde yaşadıkları
anlaşılan bu isimlerden Kuran sıklıkla söz etmekte, özellikle iki surenin adı
onlara tahsis edilmektedir: Al-i İmran, Meryem sureleri. Kronolojik olarak ilk
sırada Hz. Zekeriya ve oğlu Yahya gelmektedir.
Zekeriyyâ’nın Kur’an’da Yahyâ
ve Îsa ile birlikte dürüst ve erdemli kişiler olarak anılması (En‘âm 6/85) söz
konusu isimlerin çağdaş olduğuna da delalet eder. Zekeriya’nın geçtiği en
önemli anlatı onun annesi tarafından mabede adanan Hz. Meryem’in himayesini
üstüne almış olmasıdır. Zekeriya mabette Meryem’e tahsis ettiği dua odas
anlamına gelen mihrab’a her çıkışında onun yanında taze meyveler
bulur. Allah tarafından Hz. Meryem’e yazın kış meyveleri kışın yaz
meyveleri ihsan edildiği bu olağan dışı anlatıda, Hz. Zekeriya’ya çok ilerlemiş
yaşına rağmen yaşlı bedeninden taze bir meyve meydana gelebileceği düşüncesi
ilham edilmiş olmalı ki Allah’a çocuk sahibi olmak için duada bulunur. (Al-i
İmran 3/38-41). İlerlemiş yaşına, karısının kısır olmasına rağmen Allah duasını
kabul eder ve ona Hz. Yahya’yı verir.
Hristiyan dünyasında “Vaftizci Yahya”
olarak nitelenen Hz. Yahya Kuran’da bizzat Allah tarafından adının
verildiği tek kişi olarak nitelenmektedir. Meryem suresinde (19/7) "(Allah
dedi ki:) 'Ey Zekeriya! Sana Yahya adında bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun
adını kimseye vermedik.” denilmektedir. Hz. Yahya’nın annesi Elizabeth Hz.
Meryem’in teyzesidir. Bu nedenle Hz. İsa’nın çağdaşı olduğunda hiçbir tereddüt
bulunmayan Yahya peygamber her ne kadar Hz. İsa’yı vaftiz eden ve onun gelişini
kolaylaştıran biri olsa da kendisi de bir peygamberdir.
Gerek Hz. Zekeriya gerekse Hz. Yahya
Kuran’da ismen açıkça belirtilmeden katledilen peygamberlerden ikisi olmak
bakımından dikkat çekicidir. Bakara suresinde (2/61) dile getirilen "…Peygamberleri
haksız yere öldürdüler (وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ)..." ayeti
tüm müfessirler tarafından Hz. Zekeriya ile Yahya olarak yorumlanmıştır ki bu
durumun Kuran’da kendisine yer bulmuş olması, Samilerin büyük kollarından
Yahudiliğin parçalanması anlamına gelen Hz. İsa’nın zuhurunun hemen öncesinde şiddet
ve öfkenin ne denli büyük olduğuna da işaret etmektedir.
Hristiyanlık söz konusu olduğunda Kuranda
zikredilen bir başka isim İmran’dır. Kuran onun hakkında herhangi bir
ayrıntı vermemesine karşın ailenin adına nisbet edilen bir surenin bulunması
böyle bir şahsın varlığına hamledilmektedir. Âl-i İmrân suresinde (3/33)
Âdem’in, Nûh’un, İbrâhim ailesiyle İmrân ailesinin seçilip âlemlere üstün
kılındığı belirtilmekte ve özellikle aynı surenin 35. ayetinde İmrân’ın
karısının (imraetü İmran) doğacak çocuğu rabbe adadığını ve ona Meryem
adının verildiği bildirilmekte, Tahrim suresinde (66/12) de çok açık biçimde “İmran
kızı Meryem” ifadesiyle söz konusu kişiye atıf yapılmaktadır
Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa’nın
Kuran tarafından anlatısı ise iki türlüdür. Birincisinde iki gerçek şahsiyetten
anne, oğula göre daha merkezdedir ancak söz konusu Hristiyanlık dini olunca büyük
peygamberlerden biri (ülü’l-azm) olarak Hz. İsa merkeze yerleşir. Hristiyanlık
açısından “tanrı doğuran anne” olarak nitelenen Hz. Meryem, Kuran tarafından da
çok önemsenmiş ve bir kadın olarak ondan başkasının adı zikredilmemiştir. Adı
ile anılan sure yanında farklı surelerde 34 defa ismine gönderide
bulunmaktadır. Kuran o’nu iffet, ismet ve takva gibi erdemleri şahsında
toplamış bir kadın olarak resmetmektedir. (Âl-i İmrân 3/45; el-Enbiyâ 21/91;
et-Tahrîm 66/12). Meryem suresinde (19/28), kavminin ona hitap ederken “Ey Harun’un
kız kardeşi” demesi onun Musâ ve Harun’un soyundan geldiği şeklinde
yorumlanmıştır.
Hıristiyan geleneğinde Meryem hiçbir zaman teslisin üç ilkesinden biri olarak görülmediği halde Kur’an’ın böyle bir alternatifi reddetmesi yönünde geçen ifadelerden hareketle Hristiyanların o’nu teslisin bir ilkesi olarak saydıkları, onun da oğlu gibi bir ilah olduğunu iddia ettikleri şeklinde yorumlanmıştır ki bu durum Hicaz bölgesinde özel bir duruma işaret ediyor olmalıdır. Yani bu tutum, Cahiliye Arapları döneminde bölgede yaşayan Hristiyanların Hz. Meryem’i aşırı yücelterek onu bir ilah mesabesine çıkarmış olmalarıyla ilgilidir. Söz konusu atıflar şöyledir:
- “Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allah) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allah, yalnız bir tek tanrıdır. Haşa O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa 4/171).
- “Ve yine Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsa sen mi insanlara 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". Haşa, dedi, Sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir! Eğer demiş olsaydım, sen bunu bilirdin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gizlileri bilen yalnız sensin, sen!" (Maide 5/116).
- “Meryem oğlu Mesih, bir elçiden başka bir şey değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğruydu. İkisi de yemek yerlerdi. (Yaşamak için yemeğe muhtaç olan nasıl tanrı olabilir?) Bak, onlara nasıl ayetleri açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) çevriliyorlar!?” (Maide 5/75).
Oryantalistlerin hazırladığı İslam Ansiklopedisi, Arap yarımadasında Meryem’i tanrı gibi kabul edip ona tapınan ve kendilerine Collyridien denilen bir kadınlar zümresinin, yine Tanrı, Îsâ ve Meryem’in oluşturduğu bir teslise inanan Meryemîler (Mariamites) topluluğunun varlığına dikkat çekmektedir.
- “Müellif (Epiphanîus Maracci) burada Meryem'e, bir ilâh gibi, ihtiram gösteren ve ona çörekler takdim eden Arabistan kadınlarından bahseder; sonraları bu dalâlete ekseriya “Collyridian dalâleti" denilmektedir.” (İslam Ansiklopedisi, MEB., 7/783)
Hz. İsa’yı ele almadan önce son
olarak Hristiyanlığın müesses hale gelmesinde kilit öneme sahip havarilerin
kimliğinden de Kuran’da bahsedilmiş olması ilginçtir. Havariler Kudüs’te Hristiyan
dininin nüvesini oluşturan ilk topluluktur. Havariler (apostle) Hz.
Îsâ tarafından seçilmiş, tebliğ ve irşat görevinde ona yardımcı olan hepi topu on
iki kişilik bir avuç grubu ifade eder. Ancak Kuran onların kaç kişi olduğu ile
ilgilenmez. Ayrıca Havarilerin sayısının on iki olarak tespiti İsrailoğulları’nın
on iki kabilesiyle (sıbt) ilişkilidir ki Kuran buna da temas etmez. Peki
ya Kur’an’da havariler nasıl resmedilir?
Kuranda havarilere olumlu
bahsedilmektedir ki bunun 7. Yüzyıl Mekkesinde bir karşılığı bulunuyordu. Hz. Peygamberin
Mekke’den Medine’ye hicret etmeden hemen önce özellikle ikinci Akabe biatından
sonra Medinelilere nakib tayin ettiği Evs kabilesinden üç, Hazrec
kabilesinden dokuz olmak üzere toplamda on iki kişiyi seçmesi Hz. İsa’nın
havarilerinden ilhamla oluşturulmuş izlenimi uyandırmaktadır. Zaten İslam
kaynaklarında Akabe biatında seçilen bu nakipler için “havari” ifadesi
kullanılmaktadır ki Hz. Peygamber’in bir hadisinde “Her peygamberin bir
havârisi vardır, benim havârim Zübeyr b. Avvâ’dır” denilmektedir. (Buhârî,
“Cihâd”, 40, 41, 135; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”,
48) denilmektedir.
Havarilerin anlatıldığı dört sureden en ilginci Maide suresinde (5/112-115)’dir. Havâriler Hz. Îsâ’ya, “Senin rabbin gökten donatılmış bir sofra indirebilir mi?” diye sormuşlar, bunun üzerine Îsâ, “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun” diye cevap vermiş, havâriler ise, “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım” demişler; nihayet Hz. Îsâ’nın dua ve niyazı üzerine gökten bir sofra inmiştir. Bir diğer ilginç anlatım Yasin suresinde (36/13-29), Ashâbü’l-karye olarak geçen topluluktur. Bu kimseler müfessirler tarafından Hz. Îsâ’nın havârileri olarak yorumlanmıştır.
Havarilerle ilgili Kuran ve İnciller
arasında ki en büyük farklılık Hz. İsa’nın öldürülmesine neden olan ve sonradan
ihanet eden havari Yahuda İskariyot’dır. Hıristiyan inancına göre on iki
havâriden biri olan Yahuda İskariyot, Hz. Îsâ ve diğer havârilerle birlikte
yediği son akşam yemeğinden sonra Îsâ’ya ihanet ederek bulunduğu yeri haber
vermiş ve onu Yahudilere yakalatmıştır. Böylece Îsâ haçta can vermiştir.
Kur’an’da bu anlatı yer bulmaz. Ona göre Allah’ın kudretiyle bir kişi (Yahuda
İskariyot ?) onlara Îsâ gibi gösterilmiş, (ki Nisa suresinde (4/157) yer alan “şübbihe
lehüm” Yahuda olarak yorumlanmıştır) onlar da Îsâ zannederek bu kişiyi
haça germişler; Allah, haça germe işlemi gerçekleşmeden önce Îsâ’yı kendi
nezdine kaldırmıştır (Nisâ 4/158). Böylece onlar Îsâ’yı ne öldürmüşler ne de
asmışlardır; fakat öldürdükleri onlara Îsâ gibi gösterilmiştir (en-Nisâ 4/157)
denilmektedir.
Bir başka farklılık ise Kurana göre
havariler Hz. İsa’ya uluhiyet nispet etmemektedir (Mâide 5/116-117), oysa
İncillerde bu çok açıktır. Mesela Metta İncilinde (16/16) Petrus Îsâ’ya, “Sen
hay olan Allah’ın oğlu Mesîh’sin” demektedir.
Hz. İsa, Kuran’da on beş
surede doksan üç ayette ismi veya bir sıfatı ile zikredilmekte, ağırlıklı
olarak Âl-i İmran, Maide ve Meryem surelerinde doğumunun müjdelenmesi,
dünyaya gelişi, tebliği, mucizeleri, dünyevî hayatının sonu ve Allah katına
yükseltilişiyle ilgili olarak geçmektedir. Kuran açısından Hz. İsa İsrailoğullarına
gönderilen bir peygamberdir. (Âl-i İmrân 3/49; en-Nisâ 4/171).
Hz. İsa anlatısının İnciller ve
Kuran arasında benzer nitelikler olmakla beraber çok ciddi farklılıklar da
vardır. Mesela doğumuyla ilgili olarak her iki anlatımda da Meryem bâkiredir,
fakat İnciller’e göre Yûsuf adlı bir kişiyle nişanlıdır. Luka İncili’nde
(1/26-35) Meryem’e müjde veren melek Cebrâil ile hamile kalmasına vesile olan
Rûhulkudüs aynı değildir. Kur’an’da ise Meryem’e gönderilen melekten “bizim
ruhumuz” diye söz eder ve genellikle bunun Cebrâil olduğu kabul edilir. Ayrıca Kur’an
Îsâ’nın babasız dünyaya gelmesini Âdem’in yaratılışıyla mukayese etmektedir
(Âl-i İmrân 3/59).
En tartışmalı konulardan birisi Hz.
İsa’nın çarmıha gerilmesidir ki İnciller ile Kuran anlatısı birbiriyle
örtüşmemektedir. Kuran’a göre Hz. İsa göğe yükseltilmiştir (Nisa 4/157-158)
oysa İnciller onun havarilerinden birinin ihaneti sonucunda çarmıha gerildiği
kabul edilir. Kur’an’da Hz. Îsâ’nın doğduğundan, öleceğinden ve tekrar hayata
döneceğinden söz edilir (Meryem 19/33). Ancak genel İslâmî telakkiye göre onun
bu dirilişi, Hıristiyanlık’taki gibi çarmıha gerildikten sonraki diriliş değil
kıyamet sonrası diriliştir. Nitekim Kur’an’a göre Îsâ çarmıha gerilmemiştir.
Yahudiler, Îsâ’nın tebliğ ettiği mesajdan hoşlanmamışlar ve onu öldürmek için
tuzak kurmuşlardır (Âl-i İmrân 3/54). Hz. Îsâ’nın yahudiler tarafından
öldürülmediği ve asılmadığı Kur’an’da açıkça belirtilmekle birlikte âkıbeti,
ölüp ölmediği ve semaya ref‘inin nasıl olduğu konusu hem sadece Müslümanlarla Hıristiyanlar
arasında ki polemiklerden biri değildir, Müslüman alimler arasında da
tartışmalıdır. Nisâ sûresinde yahudilerin Îsâ’yı öldüremedikleri, asamadıkları,
bilakis Allah’ın onu kendi nezdine aldığı belirtilmektedir (4/157-158) ki buradan
ve nüzûl-i Îsâ ile ilgili hadislerden hareketle genelde Îsâ Mesîh’in “ruh
maa’l-cesed” Allah katına ref‘ olunduğu, kıyametten önce tekrar geleceği ve o
zaman ruhunun kabzedileceği dile getirilmektedir. Bu görüşü benimseyenlere göre
Îsâ yahudiler tarafından öldürülmemiş, Îsâ’ya benzer bir kişi çarmıha gerilmiş
veya Îsâ’nın çarmıha gerildiği zannedilmiş, Îsâ semaya ref‘ edilmiştir (Âl-i
İmrân 3/55); kıyamette tabii olarak ölecek ve genel dirilişle o da
dirilecektir.
Yine Saff suresinde (61/6) “Ben size Allah’ın elçisiyim; benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim” denilmektedir. Oysa Hristiyanlar bunu asla kabul etmezler. Onlara göre Yuhanna İncilinde (14:16-17) geçen "Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, size başka bir Yardımcı verecek" ifadesinde geçen Yardımcı (parakletos)’nın Kur’an’ın dediği gibi bunun Ahmed isminde bir peygamber olmadığı, onun kutsal ruh olduğunu söylemektedirler.
Yorumlar
Yorum Gönder