Ana içeriğe atla

Kur'an ve Samiler -XI-

Hristiyanlık en temelde Yahudiliğin içinden çıkmış, zaman içinde müstakil bir hüviyete sahip bir din olmakla birlikte yine Sami dinlerden biridir. Müstakil hale gelmesinde ve dünyanın en büyük dini topluluklardan biri olmasında hiç kuşkusuz zaman ve bölgesel şartlar çok ciddi rol oynamıştır. Bu rolün en başat karakteri Hz. İsa olsa da başta annesi Meryem olmak üzere, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ile birlikte bir de İmran ve Havariler etrafında beşli bir konsorsiyum bulunmaktadır. Bu isimler aynı zamanda Samilerin Hristiyan kolunun en önde gelen isimleri ve hazırlayıcılarıdır.

Yaklaşık aynı dönemde yaşadıkları anlaşılan bu isimlerden Kuran sıklıkla söz etmekte, özellikle iki surenin adı onlara tahsis edilmektedir: Al-i İmran, Meryem sureleri. Kronolojik olarak ilk sırada Hz. Zekeriya ve oğlu Yahya gelmektedir.

Zekeriyyâ’nın Kur’an’da Yahyâ ve Îsa ile birlikte dürüst ve erdemli kişiler olarak anılması (En‘âm 6/85) söz konusu isimlerin çağdaş olduğuna da delalet eder. Zekeriya’nın geçtiği en önemli anlatı onun annesi tarafından mabede adanan Hz. Meryem’in himayesini üstüne almış olmasıdır. Zekeriya mabette Meryem’e tahsis ettiği dua odas anlamına gelen mihrab’a her çıkışında onun yanında taze meyveler bulur. Allah tarafından Hz. Meryem’e yazın kış meyveleri kışın yaz meyveleri ihsan edildiği bu olağan dışı anlatıda, Hz. Zekeriya’ya çok ilerlemiş yaşına rağmen yaşlı bedeninden taze bir meyve meydana gelebileceği düşüncesi ilham edilmiş olmalı ki Allah’a çocuk sahibi olmak için duada bulunur. (Al-i İmran 3/38-41). İlerlemiş yaşına, karısının kısır olmasına rağmen Allah duasını kabul eder ve ona Hz. Yahya’yı verir.

Hristiyan dünyasında “Vaftizci Yahya” olarak nitelenen Hz. Yahya Kuran’da bizzat Allah tarafından adının verildiği tek kişi olarak nitelenmektedir. Meryem suresinde (19/7) "(Allah dedi ki:) 'Ey Zekeriya! Sana Yahya adında bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” denilmektedir. Hz. Yahya’nın annesi Elizabeth Hz. Meryem’in teyzesidir. Bu nedenle Hz. İsa’nın çağdaşı olduğunda hiçbir tereddüt bulunmayan Yahya peygamber her ne kadar Hz. İsa’yı vaftiz eden ve onun gelişini kolaylaştıran biri olsa da kendisi de bir peygamberdir.

Gerek Hz. Zekeriya gerekse Hz. Yahya Kuran’da ismen açıkça belirtilmeden katledilen peygamberlerden ikisi olmak bakımından dikkat çekicidir. Bakara suresinde (2/61) dile getirilen "…Peygamberleri haksız yere öldürdüler (وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ)..." ayeti tüm müfessirler tarafından Hz. Zekeriya ile Yahya olarak yorumlanmıştır ki bu durumun Kuran’da kendisine yer bulmuş olması, Samilerin büyük kollarından Yahudiliğin parçalanması anlamına gelen Hz. İsa’nın zuhurunun hemen öncesinde şiddet ve öfkenin ne denli büyük olduğuna da işaret etmektedir.

Hristiyanlık söz konusu olduğunda Kuranda zikredilen bir başka isim İmran’dır. Kuran onun hakkında herhangi bir ayrıntı vermemesine karşın ailenin adına nisbet edilen bir surenin bulunması böyle bir şahsın varlığına hamledilmektedir. Âl-i İmrân suresinde (3/33) Âdem’in, Nûh’un, İbrâhim ailesiyle İmrân ailesinin seçilip âlemlere üstün kılındığı belirtilmekte ve özellikle aynı surenin 35. ayetinde İmrân’ın karısının (imraetü İmran) doğacak çocuğu rabbe adadığını ve ona Meryem adının verildiği bildirilmekte, Tahrim suresinde (66/12) de çok açık biçimde “İmran kızı Meryem” ifadesiyle söz konusu kişiye atıf yapılmaktadır

Hz. Meryem ve oğlu Hz. İsa’nın Kuran tarafından anlatısı ise iki türlüdür. Birincisinde iki gerçek şahsiyetten anne, oğula göre daha merkezdedir ancak söz konusu Hristiyanlık dini olunca büyük peygamberlerden biri (ülü’l-azm) olarak Hz. İsa merkeze yerleşir. Hristiyanlık açısından “tanrı doğuran anne” olarak nitelenen Hz. Meryem, Kuran tarafından da çok önemsenmiş ve bir kadın olarak ondan başkasının adı zikredilmemiştir. Adı ile anılan sure yanında farklı surelerde 34 defa ismine gönderide bulunmaktadır. Kuran o’nu iffet, ismet ve takva gibi erdemleri şahsında toplamış bir kadın olarak resmetmektedir. (Âl-i İmrân 3/45; el-Enbiyâ 21/91; et-Tahrîm 66/12). Meryem suresinde (19/28), kavminin ona hitap ederken “Ey Harun’un kız kardeşi” demesi onun Musâ ve Harun’un soyundan geldiği şeklinde yorumlanmıştır.

Hıristiyan geleneğinde Meryem hiçbir zaman teslisin üç ilkesinden biri olarak görülmediği halde Kur’an’ın böyle bir alternatifi reddetmesi yönünde geçen ifadelerden hareketle Hristiyanların o’nu teslisin bir ilkesi olarak saydıkları, onun da oğlu gibi bir ilah olduğunu iddia ettikleri şeklinde yorumlanmıştır ki bu durum Hicaz bölgesinde özel bir duruma işaret ediyor olmalıdır. Yani bu tutum, Cahiliye Arapları döneminde bölgede yaşayan Hristiyanların Hz. Meryem’i aşırı yücelterek onu bir ilah mesabesine çıkarmış olmalarıyla ilgilidir. Söz konusu atıflar şöyledir:

  • “Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allah) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allah, yalnız bir tek tanrıdır. Haşa O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa 4/171).
  • “Ve yine Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu Îsa sen mi insanlara 'Beni ve annemi, Allah'tan başka iki tanrı edinin' dedin?". Haşa, dedi, Sen yücesin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir! Eğer demiş olsaydım, sen bunu bilirdin, sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben senin nefsinde olanı bilmem, çünkü gizlileri bilen yalnız sensin, sen!" (Maide 5/116).
  • “Meryem oğlu Mesih, bir elçiden başka bir şey değildir. Ondan önce de elçiler gelip geçmiştir. Annesi de dosdoğruydu. İkisi de yemek yerlerdi. (Yaşamak için yemeğe muhtaç olan nasıl tanrı olabilir?) Bak, onlara nasıl ayetleri açıklıyoruz, sonra bak nasıl (haktan) çevriliyorlar!?” (Maide 5/75).

Oryantalistlerin hazırladığı İslam Ansiklopedisi, Arap yarımadasında Meryem’i tanrı gibi kabul edip ona tapınan ve kendilerine Collyridien denilen bir kadınlar zümresinin, yine Tanrı, Îsâ ve Meryem’in oluşturduğu bir teslise inanan Meryemîler (Mariamites) topluluğunun varlığına dikkat çekmektedir.

  •  “Müellif (Epiphanîus Maracci) burada Meryem'e, bir ilâh gibi, ihtiram gösteren ve ona çörekler takdim eden Arabistan kadınlarından bahseder; sonraları bu dalâlete ekseriya “Collyridian dalâleti" denilmektedir.” (İslam Ansiklopedisi, MEB., 7/783)

Hz. İsa’yı ele almadan önce son olarak Hristiyanlığın müesses hale gelmesinde kilit öneme sahip havarilerin kimliğinden de Kuran’da bahsedilmiş olması ilginçtir. Havariler Kudüs’te Hristiyan dininin nüvesini oluşturan ilk topluluktur. Havariler (apostle) Hz. Îsâ tarafından seçilmiş, tebliğ ve irşat görevinde ona yardımcı olan hepi topu on iki kişilik bir avuç grubu ifade eder. Ancak Kuran onların kaç kişi olduğu ile ilgilenmez. Ayrıca Havarilerin sayısının on iki olarak tespiti İsrailoğulları’nın on iki kabilesiyle (sıbt) ilişkilidir ki Kuran buna da temas etmez. Peki ya Kur’an’da havariler nasıl resmedilir?

Kuranda havarilere olumlu bahsedilmektedir ki bunun 7. Yüzyıl Mekkesinde bir karşılığı bulunuyordu. Hz. Peygamberin Mekke’den Medine’ye hicret etmeden hemen önce özellikle ikinci Akabe biatından sonra Medinelilere nakib tayin ettiği Evs kabilesinden üç, Hazrec kabilesinden dokuz olmak üzere toplamda on iki kişiyi seçmesi Hz. İsa’nın havarilerinden ilhamla oluşturulmuş izlenimi uyandırmaktadır. Zaten İslam kaynaklarında Akabe biatında seçilen bu nakipler için “havari” ifadesi kullanılmaktadır ki Hz. Peygamber’in bir hadisinde “Her peygamberin bir havârisi vardır, benim havârim Zübeyr b. Avvâ’dır” denilmektedir. (Buhârî, “Cihâd”, 40, 41, 135; Müslim, “Feżâʾilü’-aâbe”, 48) denilmektedir.

Havarilerin anlatıldığı dört sureden en ilginci Maide suresinde (5/112-115)’dir. Havâriler Hz. Îsâ’ya, “Senin rabbin gökten donatılmış bir sofra indirebilir mi?” diye sormuşlar, bunun üzerine Îsâ, “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun” diye cevap vermiş, havâriler ise, “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım” demişler; nihayet Hz. Îsâ’nın dua ve niyazı üzerine gökten bir sofra inmiştir. Bir diğer ilginç anlatım Yasin suresinde (36/13-29), Ashâbü’l-karye olarak geçen topluluktur. Bu kimseler müfessirler tarafından Hz. Îsâ’nın havârileri olarak yorumlanmıştır.

Havarilerle ilgili Kuran ve İnciller arasında ki en büyük farklılık Hz. İsa’nın öldürülmesine neden olan ve sonradan ihanet eden havari Yahuda İskariyot’dır. Hıristiyan inancına göre on iki havâriden biri olan Yahuda İskariyot, Hz. Îsâ ve diğer havârilerle birlikte yediği son akşam yemeğinden sonra Îsâ’ya ihanet ederek bulunduğu yeri haber vermiş ve onu Yahudilere yakalatmıştır. Böylece Îsâ haçta can vermiştir. Kur’an’da bu anlatı yer bulmaz. Ona göre Allah’ın kudretiyle bir kişi (Yahuda İskariyot ?) onlara Îsâ gibi gösterilmiş, (ki Nisa suresinde (4/157) yer alan “şübbihe lehüm” Yahuda olarak yorumlanmıştır) onlar da Îsâ zannederek bu kişiyi haça germişler; Allah, haça germe işlemi gerçekleşmeden önce Îsâ’yı kendi nezdine kaldırmıştır (Nisâ 4/158). Böylece onlar Îsâ’yı ne öldürmüşler ne de asmışlardır; fakat öldürdükleri onlara Îsâ gibi gösterilmiştir (en-Nisâ 4/157) denilmektedir.

Bir başka farklılık ise Kurana göre havariler Hz. İsa’ya uluhiyet nispet etmemektedir (Mâide 5/116-117), oysa İncillerde bu çok açıktır. Mesela Metta İncilinde (16/16) Petrus Îsâ’ya, “Sen hay olan Allah’ın oğlu Mesîh’sin” demektedir.

Hz. İsa, Kuran’da on beş surede doksan üç ayette ismi veya bir sıfatı ile zikredilmekte, ağırlıklı olarak Âl-i İmran, Maide ve Meryem surelerinde doğumunun müjdelenmesi, dünyaya gelişi, tebliği, mucizeleri, dünyevî hayatının sonu ve Allah katına yükseltilişiyle ilgili olarak geçmektedir. Kuran açısından Hz. İsa İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. (Âl-i İmrân 3/49; en-Nisâ 4/171).

Hz. İsa anlatısının İnciller ve Kuran arasında benzer nitelikler olmakla beraber çok ciddi farklılıklar da vardır. Mesela doğumuyla ilgili olarak her iki anlatımda da Meryem bâkiredir, fakat İnciller’e göre Yûsuf adlı bir kişiyle nişanlıdır. Luka İncili’nde (1/26-35) Meryem’e müjde veren melek Cebrâil ile hamile kalmasına vesile olan Rûhulkudüs aynı değildir. Kur’an’da ise Meryem’e gönderilen melekten “bizim ruhumuz” diye söz eder ve genellikle bunun Cebrâil olduğu kabul edilir. Ayrıca Kur’an Îsâ’nın babasız dünyaya gelmesini Âdem’in yaratılışıyla mukayese etmektedir (Âl-i İmrân 3/59).

En tartışmalı konulardan birisi Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesidir ki İnciller ile Kuran anlatısı birbiriyle örtüşmemektedir. Kuran’a göre Hz. İsa göğe yükseltilmiştir (Nisa 4/157-158) oysa İnciller onun havarilerinden birinin ihaneti sonucunda çarmıha gerildiği kabul edilir. Kur’an’da Hz. Îsâ’nın doğduğundan, öleceğinden ve tekrar hayata döneceğinden söz edilir (Meryem 19/33). Ancak genel İslâmî telakkiye göre onun bu dirilişi, Hıristiyanlık’taki gibi çarmıha gerildikten sonraki diriliş değil kıyamet sonrası diriliştir. Nitekim Kur’an’a göre Îsâ çarmıha gerilmemiştir. Yahudiler, Îsâ’nın tebliğ ettiği mesajdan hoşlanmamışlar ve onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır (Âl-i İmrân 3/54). Hz. Îsâ’nın yahudiler tarafından öldürülmediği ve asılmadığı Kur’an’da açıkça belirtilmekle birlikte âkıbeti, ölüp ölmediği ve semaya ref‘inin nasıl olduğu konusu hem sadece Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında ki polemiklerden biri değildir, Müslüman alimler arasında da tartışmalıdır. Nisâ sûresinde yahudilerin Îsâ’yı öldüremedikleri, asamadıkları, bilakis Allah’ın onu kendi nezdine aldığı belirtilmektedir (4/157-158) ki buradan ve nüzûl-i Îsâ ile ilgili hadislerden hareketle genelde Îsâ Mesîh’in “ruh maa’l-cesed” Allah katına ref‘ olunduğu, kıyametten önce tekrar geleceği ve o zaman ruhunun kabzedileceği dile getirilmektedir. Bu görüşü benimseyenlere göre Îsâ yahudiler tarafından öldürülmemiş, Îsâ’ya benzer bir kişi çarmıha gerilmiş veya Îsâ’nın çarmıha gerildiği zannedilmiş, Îsâ semaya ref‘ edilmiştir (Âl-i İmrân 3/55); kıyamette tabii olarak ölecek ve genel dirilişle o da dirilecektir.

Yine Saff suresinde (61/6) “Ben size Allah’ın elçisiyim; benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim” denilmektedir. Oysa Hristiyanlar bunu asla kabul etmezler. Onlara göre Yuhanna İncilinde (14:16-17) geçen "Ben de Baba'dan dileyeceğim ve O, size başka bir Yardımcı verecek" ifadesinde geçen Yardımcı (parakletos)’nın Kur’an’ın dediği gibi bunun Ahmed isminde bir peygamber olmadığı, onun kutsal ruh olduğunu söylemektedirler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Hatice’nin evi üzerine

Bir önceki yüzyılda, Suudiler iki büyük kötülük yaptılar. Birincisi büyük bir kültür mirasının tarihi izlerini tamamen yok edip ortadan kaldırdılar, ikinci ve daha önemlisi, özellikle 19. Ve 20. Yüzyılda ortaya çıkan arkeolojinin imkanlarından yararlanmayı tümden yasaklayıp güya kutsalı koruma bahanesinin arkasına sığınarak hem kutsal şehri mahvettiler hem de ceplerini doldurdular. Son dönemde büyük bir şamatayla duyurulan bir kitabın yayınlanması bağlamında bu kötü izlenimi ortadan kaldırmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Söz konusu kitap, Hz. Hatice’nin ve dolayısıyla nübüvvetin en önemli tanıklıklarından biri olan evin hikayesi. Kitabın yayınlanma gerekçesi ve içeriği ise Mekke’de yapılan bir arkeolojik kazının ürünü olması. 2014 yılında yayınlanan kitabın adı The House of Khadijah bint Huwaylid. İngilizce ve Arapça olarak iki dilde basılan ve piyasaya sürülen kitabın üzerinde yazar olarak görünen isim A. Zeki Yamani imzasını taşıyor. Önce kitabın yazarından başlayalım. Kimdir Ze...

Kuran’da “zenim” kelimesinin anlamı üzerine

Kur’an’da 23 sene Velid bin Mugire aşağı As bin Vail yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine’ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 lavuk müşrik. Ve o müşrike Kur’an’da öyle küfürler var ki. Bir tanesini okuyayım mı size Kalem Suresi… Hem kel hem fodul ve üstüne üstük piç… Ama tabii meale öyle yazamazsınız. ‘Soysuz’ yazacaksınız. Aç. Adres de vereyim. Ferrâ’nın ‘Meâni’l-Kur’ân’ını aç, İbn-i Kuteybe’yi aç, nereyi açarsan aç. Nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna ‘zenîm’ denir Arapça‘da. İlahiyatçı yazar, Prof. Dr. Mustafa Öztürk tarafından ilk kez 2020 yılında bir konuşmada dile getirilen bu ifadeler geçtiğimiz günlerde bir kısım farklı muhatapların konuya dahil olmasıyla tartışmayı daha da alevlendirmiş ve bu tartışmalar boyunca Kuran sadece bir dolgu malzemesi olarak kullanılmaktan başka bir işe yaramamıştır. Tartışmanın odak noktası, Kalem suresi 13. Ayette geçen zenim ifadesinin piç anlamına gelip gelmemesidir. Öncelikle Öztürk gibi velut b...

Mekke'nin karanlık yılları

İslam ve Kuran’ın Mekke dönemi hem dinin ve kutsal metnin oluşum ve inşa evresinin hem de her ikisini tebliğ eden Hz. Peygamberin yaşamının çok büyük bir bölümünün geçtiği en uzun dönem olmasına rağmen hala bilinmeyenlerinin bilinenlerden çok olduğu bir  dönemdir. Bunu anlamanın en kestirme iki yolu vardır: biri Mekke kronolojisine bakmak, diğeri de Medine dönemi ile karşılaştırmaktadır.  Önce Mekke kronolojisini yansıtan şu tabloya bakalım: Sene MEKKE DÖNEMI KRONOLOJİSİ 570 Hz. Peygamberin doğumu ve Süt anneye verilmesi 571   572   573   574 Annesi Amine’ye iade edilmesi 575 Amine’nin ölümü ve Dedesinin himayesine verilmesi 576   577 Dedesinin ölümü 578 Ebu Talib ile Şama gidiş 579   580 ...

Büyük İskender’in Kuran’da ne işi var?

Başlıktaki ifadeden, meseleyi egzajere etmek ya da kutsal kitabımızı sorgulamak için kullanılmadığı sadece onu anlamak ve açıklamak gibi bir halis niyet taşıdığından emin olunmalı ve konuya yaklaşımımız belli bir müsamaha ile hoş görülmelidir. Aslında başlıktaki sorunun cevabı hiç de zor değildir. Zira Kuran’ın zamansal olarak tarihi şahsiyetlerden bahsetmesine ilişkin yakın ve uzak pek çok örnek bulunmaktadır. Örneğin Kuran’dan 30 yıl önce yaşamış Ebrehe’den bahsedilmesi, daha önce ashab-ı uhdut ’tan ya da 6 asır önce Hz. İsa’dan bahsetmesi nasıl mümkünse 9 asır önce MÖ. 356-325 yılları arasında yaşamış dünya tarihinin en istisnai isimlerinden İskender’den bahsetmesi de ilkesel olarak pekâlâ mümkündür. Ancak konumuz tarihi bir şahsiyet olarak Büyük İskender’in bizatihi kendisi olmadığından, özellikle Kuran’da anlatılan Zülkarneyn’in kimliği bağlamında ondan dolayısıyla bahsedilecektir. Kehf suresinde 83-98 ayetleri arasında adı üç defa geçen Zülkarneyn’den doğuya ve batıya seferle...

Kur'an ve İranlılar -VIII-

Kur’an’a özgü yalın ifadelerden biri olan esatirü’l-evvelin  ilginç bir kullanım olduğu kadar aynı zamanda bir izlek olarak Kuran ve İranlılar ilişkisini kısmen de olsa deşifre edici özellikler taşımaktadır. Usture kelimesinin kökeni Yunanca, Aramice ve Süryanice dillerine dayanıyor. “Tarih” anlamına gelen  historia  ya da  storia ’ dan Arapça geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Evvelin ifadesi ise “geçmiş milletler”, “ilkel topluluklar” anlamıyla bir terkip halinde daha çok “eskilere ait efsane ve masallar" anlamında olumsuz bir çağrışıma sahiptir. Bu ifadenin geçtiği 9 farklı yerde ikili bir anlam konseptinde kullanılmıştır: Biri öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmayan Mekkeli paganların bunu eskilerin masalları olarak nitelemeleri (Mü’minun 23/81-89; el-Furkan 25/5), diğeri ise Kuran’da büyük bir yer tutan kıssaların benzerlerini kendilerinin de uydurabileceklerini söyleyenlere karşı bir meydan okuma bağlamında geçmektedir: ·     ...