Dinler tarihinin en önemli şahsiyetlerin başında gelen Hz. Musa, Kuran’da tüm kıssalar içinde kendisine en fazla yer verilen peygamberdir. Nübüvvet görevi yanında yaşamına dair de oldukça fazla bilgi bulunmaktadır. Daha doğduğu andan itibaren başından geçenler tafsilatlı denecek kadar ayrıntılı anlatılmaktadır. Ancak bu anlatılar içinde özellikle Hz. Musa’nın doğumu hakkında anlatılanlar ilginçt detaylar içermektedir. Buna göre Hz. Musa’nın dünyaya geldiği dönemde Mısır’ın ve İsrailoğulları’nın durumunu naklederken Firavun’un halkını çeşitli zümrelere böldüğü, bir kısmını güçsüz bulup baskı ve zulüm yaptığını, erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bıraktığını bildirmektedir (Bakara 2/49; A‘râf 7/141; İbrâhîm 14/6; Kasas 28/4). Ancak onun doğumundan hemen sonra bizzat annesi tarafından bir beşiğe konup denize bırakılması mucizevi bir tarzda anlatılmaktadır ki bu anlatılar Taha (20/38-40) ve Kasas (28/7-13) surelerinde dile getirilmektedir. Taha 20/38-40’da ki anlatı şöyledir:
- Hani annene bir zaman vahiy etmiştik.”
- “Onu sandığa koy, suya at; su onu sahile bıraksın, onu benim de düşmanım onun da düşmanı olan biri alacaktır. (فَاقْذِف۪يهِ فِي الْيَمِّ فَلْيُلْقِهِ الْيَمُّ بِالسَّاحِلِ يَأْخُذْهُ عَدُوٌّ ل۪ي وَعَدُوٌّ لَهُۜ ) "Gözümün önünde yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi koydum (görenler senin üzerine koyduğum bu sevgiden ötürü sana meftun oldular.”
- “Kız kardeşin ona bakacak birini size göstereyim mi? diyordu. Böylece seni annene geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman da seni tasadan kurtarmış ve seni iyice denemiştik. Meyden halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra belirlediğimiz bir vakitte bize geldin ey Musa!”.
Kasas suresinde geçen kısmı ilave birkaç bilgi ile tekrar etmektedir:
- “Musa'nın annesine, "O(çocuğu)nu emzir, başına bir şey gelmesinden korkuyorsan (bir sandık içinde) onu suya bırak, (اَنْ اَرْضِع۪يهِۚ فَاِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَاَلْق۪يهِ فِي الْيَمّ) korkma, üzülme biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu elçilerden yapacağız." diye vahyettik.”
- “Nihayet onu Fir'avn ailesi aldı ki, kendilerine bir düşman ve başlarına derd olsun. Gerçekten Fir'avn, Haman ve askerleri yanılıyorlardı.”
- “Fir'avn'ın karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): "Bana da, sana da göz bebeği (olacak, çok sevimli bir çocuk). Onu öldürmeyin, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlad ediniriz." dedi. (Onu almakla hata ettiklerini) anlamıyorlardı.”
- “Musa'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı (meraktan çıldıracak oldu). Eğer biz, (va'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı.”
- “(Musa'nın) kız kardeşine "Onun izini takip et," dedi. O da onlar farkına varmadan onu uzaktan gözetledi.”
- “Biz daha önce ona, süt verenler(in sütünü emmey)i haram etmiştik. (Hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Firavun ve ailesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma telaşı içinde idiler. Kız kardeşi uzaktan durumu görünce sokuldu): "Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt ver(ip onu güzelce eğit)ecek bir aileyi göstereyim mi?" dedi.”
- “Böylece biz onu, annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın va'dinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çokları bilmezler.” (Kasas (28/7-13)
Gerek Taha gerekse Kasas süresinde anlatılan
bu kıssaya göre Firavun, Mısır topraklarında gerçekten azmış ve halkı çeşitli zümrelere
bölmüş, baskı altında tuttuğu İsrailoğulları'nın kızlarını sağ bırakıp oğullarını
ise öldürüyordu. Tam da böyle bir ortamda annesi, bebek Musa'yı dünyaya getirdi.
Hz. Musa'nın annesine "onu emzir kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde
onu denize bırakıver, hiç korkup kaygılanma çünkü biz onu sana geri vereceğiz
ve onu peygamberlerden biri yapacağız" diye bildirildi. Allah'ın vaadine güvenen
anne, oğlunu bir sandık içerisine yerleştirir ve suya bırakır. Öyle ki Allah,
Hz. Musa'yı kendi gözetiminde yetiştirecektir. Her şey O'nun kontrolünde
olacaktır. O'nu bulanlar evlatlık edinsinler, onu sevsinler diye de Hz. Musa'nın
üzerine kendi sevgisinden bırakır. Nihayet Firavun'un karısı Musa'yı bulur ve böylece
Musa bebek ölümden kurtulur ve saraya evlatlık olarak yerleştirilir. Daha
sonra, Hz. Musa'yı takip eden kız kardeşi saraya gider ve bu İbrani bebek için
sütanne bulabileceğini söyleyerek Musa bebeği, annesine kavuşturur. Bu sırada,
Hz. Musa'nın annesi oğlundan ayrıldığı için oldukça üzgündür. Fakat Allah'ın
vaadiyle ona gelen vahye sarılıp olan biteni ortaya çıkarmaz.
Kuran’da genel hatları ile anlatılan bu olay aynıyla, neredeyse birebir Tevrat’ta da tekrar etmektedir. Gelin şimdi de Hz. Musa’nın doğumu ve sonrasındaki gelişmeleri Kitab-ı Mukaddes’in “Mısır’dan Çıkış” bölümünden okuyalım:
- “Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi. Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi. Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı. Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu.”
- “O sırada Firavunun kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, Firavunun kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi. Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, “Bu bir İbrani çocuğu” dedi.”
- “Çocuğun ablası firavunun kızına, “Gidip bir İbrani sütnine çağırayım mı?” diye sordu, “Senin için bebeği emzirsin.”
- “Firavunun kızı, “Olur” diye yanıtladı. Kız gidip bebeğin annesini çağırdı. “Firavunun kızı kadına, “Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm” dedi. Kadın bebeği alıp emzirdi. Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu.” (Çıkış, 2: 1-10).
Görüldüğü üzere Hz. Musa’nın bebekken başından geçenler
Kuran ve Tevrat tarafından ortak bir anlatıya sahip olup ana tema üzerinde bir
farklılık yoktur; neredeyse birebir örtüşmektedir. Tek farklılık birinde
Musa’yı sudan çıkaran kadının Firavun’un kızı (Tevrat’a göre) olduğu diğerinde
ise Firavun’un hanımı (Kuran’a göre) olduğu söylenmektedir.
Aslında annesiyle
birlikte sandık içinde suya atılan ama kurtularak daha sonra bir kahraman
haline dönüşen bir sepet/sandıkçaya konan ve ırmağa/denize bırakılan bebek miti
sadece kutsal kitaplarda değil kadim kültürlerin çoğunda bulunan bir temadır.
Yunan mitolojisi başta olmak üzere İranlıların ünlü kralı Kiros hikayesi başta
olmak üzere pek çok mitolojik anlatının konusu olmuştur. Ancak bunlar arasında
en bilineni hiç kuşkusuz Akad kralı Sargon’un “doğum efsanesidir”.
Gerek Kuran’ın gerekse Tevrat’ın
anlattığı “sepete konan bebek efsanesi” aynıyla çok daha önceleri yaşayan Akad
kralı Sargon için de anlatılmaktadır.
Peki kimdir Akadlar? Niçin başkası değil de Sargon? Akadlar, Mezopotamya’da Samilerin kurduğu ilk büyük imparatorluktur. Tarih sahnesine Sümerlerden hemen sonra, MÖ. 3. binyılın son çeyreğinde ortaya çıkmış ve yaklaşık 200 yıl tarih sahnesinde kalmayı başarmıştır. Kral Sargon da Akad tarihine damga vurmuş iki kraldan biri ve aynı zamanda devletin kurucusudur. Agade şehrini kurarak başkenti buraya taşıyan Sargon’un 56 yıllık saltanatı boyunca pek çok savaş yapmış, uzun seferler için oluşturduğu düzenli orduyla büyük fetihlerde bulunmuş, imparatorluğun sınırlarını batıda Akdeniz’den doğuda Karum Nehri’ne, güney de Basra Körfezi’nden, kuzey de Orta Anadolu’ya kadar genişletmiştir. Tarihte ilk imparatorluğun kurucusu olarak pek çok konuda derin izler bırakan Sargon aynı zamanda “tanrı kral” anlayışının da müessisidir. Aşağıda vereceğimiz “Sargon’un doğum efsanesi” olarak bilinen ve doğumu ile ilgili bilgilerin yer aldığı tablet de kurucu hükümdar mitleri ve bu mitlerdeki klasik kahraman tipolojilerinin en yaygın ve bilinen örneğidir.
19. yüzyılın sonunda arkeoloji
biliminin hız kazanmasıyla Mezopotamya’da bulunan çivi yazılı tabletlerin
çözülmeye başlanması ve okunması ile Kitab-ı Mukaddes de dahil pek çok konuda
anlatıların büyük bir kısmının Mezopotamya’ya dayandığı ortaya çıktı. Daha
yakın zamanda ülkemizde, Kültepe’de çıkarılan tabletlerde Kral Sargon’a ait çok
önemli bilgiler bulundu. Ancak “Sargon’un doğum efsanesi” (Legend of Sargon)
ilk olarak 19. Yüzyılın yarısında (1850), Austen H. Layard ve George Smith
tarafından Musul yakınlarında bulunan Ninova'daki kazı çalışmaları esnasında
bulunmuştur. Arkeolojik bu kazıda Assurbanipal'in kütüphanesi ortaya çıkınca
burada bulunan iki farklı kopyaya ait dört parça bugün hala British Museum'da
olup bu dört parçadan biri G. Lambert tarafından neşredilmiştir.
İşte Kral Sargon’un doğum
efsanesinin anlatıldığı tablette orijinal ifadelerle transkripte edilen metnin
İngilizce ve Türkçesi aşağıdadır. Tablette yer alan ifadelerin Kuran ile
Tevrat’ı önceleyen kısımları aynen şöyledir:
İngilizce Metin:
- Sargon, the mighty king, king of Akkade, am I.
- My mother was an en-priestess(?), my father I never knew.
- My father’s brother inhabits the highlands.
- My city is Azupiranu, which lies on the bank of the Euphrates.
- She conceived me, my en-priestess mother, in concealment she gave me birth,
- She set me in a wicker basket, with bitumen she made my opening watertight,
- She cast me down into the river from which I could not ascend.
- The river bore me, to Aqqi the water-drawer, it brought me.
- Aqqi the water-drawer, when lowering his bucket, did lift me up
- Aqqi the water-drawer did raise me as his adopted son,
- Aqqi the water-drawer did set me to his gardening.
- While I was (still) a gardener, Istar did grow fond of me,
- And so for [. . .] years I
did reign as king,
- (Bk.., Brian Lewis, The Legend of Sargon, s. 14-15; J. G. Westenholz, Legends of the Kings of Akkade, s. 39, 41; Pritchard, Ancient Near Eastern Texts, 119).
Türkçe Metin:
- "Ben Sargon’um, güçlü kral, Akad kralı.
- Annem bir rahibeydi(?), babamı hiç tanımadım.
- Babamın kardeşi dağlık bölgelerde yaşar.
- Benim şehrim Azupiranu, Fırat'ın kıyısında kuruludur.
- Rahibe annem beni gizlice doğurdu, karanlıkta dünyaya
getirdi.
- Beni sazdan bir
sepete koydu, kapaklarını ziftle su geçirmez yaptı.
- Beni yükselmem
imkânsız bir nehrin sularına bıraktı.
- Nehir beni taşıdı, su çekici Aqqi'ye ulaştırdı.
- Aqqi, kovasını indirirken beni sudan çıkardı.
- Su çekici Aqqi beni evlat edinerek büyüttü.
- Aqqi beni bahçesine koydu.
- Ben hala bir bahçıvanken, İştar bana sevgisini verdi.
- Ve böylece (...) yıl boyunca kral olarak hüküm sürdüm.
Sargon’un doğum efsanesinin
anlatıldığı bu pasajlarda yer alan bilgiler birçok kahraman mitinde
karşılaştığımız ortak tipolojilerle aynıdır. Buradaki ifadeler de dikkat çekici bir şekilde Kutsal kitaplarla aynıdır: 1. Babamı hiç bilmedim ifadesinden bir “gizli doğum”
olduğu, 2. Annesinin mabede adanmış bir rahibe olmasından hareketle bir masume
olduğu, 3. Ziftle sıvanmış bir sepette nehre atıldığı, 4. Aqqi’nin onu nehirden
kurtarıp, sarıp sarmaladığı, 5. Ve nihayet Tanrı İştar’ın himayesi ile kral
olduğu dile getirilmektedir. Dikkat edilirse gerek Tevrat anlatısında gerek
Kuran anlatısında bu dört tema neredeyse birebir eşleşmektedir.
Sargon’un hayat hikâyesindeki kahraman
tipolojileri arasında en belirgin olanları, “Annenin soylu bir aileye mensup
olması (Rahibe), babasız doğumu, doğaya emanet edilmesi, ilahi bir güç ya da
güçler tarafından korunması ve bir kahramana dönüşmesidir. Annenin çocuğa olan
düşkünlüğü ve babanın belirsizliği yanında bir sepete konulması ve nehre bırakılması
aynen Tevrat ve Kuran’da anlatıldığı gibidir. Aqqi’nin nehirden kurtarması
Firavun’un kızı ya da karısı ile, Tanrı İştar’ın sevgisi ise Allah’ın himaye ve
koruması ile eşleşmektedir.
Mitler içindeki bu ortak temalar
kültürel etkileşimin bir ürünü olarak görülebileceği gibi, farklı toplumların
benzer pratiklere ve algılara sahip olabileceği şeklinde de yorumlanabilir.
Ancak burada asıl önemli olan, bu anlatımın farklı coğrafyalara ve zamana
rağmen ortak bir kültürün ürünü olarak korunarak gelmesidir. Şüphesiz Sargon’un
doğum efsanesi hikâyesi de bu ortak temalı mitlerin yazılı kaynaklardaki ilk
örneklerinden biridir.
Yorumlar
Yorum Gönder