Ana içeriğe atla

Kur'an ve İranlılar -I-

Uygarlığın doğduğu Mezopotamya bölgesinde Tek Tanrı inancının ilk kez ortaya çıkmasıyla birlikte Samiler ve İranlılar birbirlerinin etkilemiş ve doğal olarak  bu etkilenim sadece kültürel düzeyle sınırlı kalmamış, inançlar arasında da önemli ölçüde alış veriş meydana gelmiştir. Hangisi hangisini daha çok etkilediği bir bahs-i diğer olup özellikle İranlıların Sami kökenli Kutsal Kitapları üzerinde belli bir etkisi olduğu anlaşılmaktadır.

 Babil sürgünü sonrası dağılma periyodunda Büyük İskender (MÖ. 323), Selevkoslar ve Partlar suresince İranlıların arasında yaşadıkları yüzyıllar boyunca Yahudiliğin onlardan etkilendiği yüksek ihtimaldir. Bu yakınlığın doğal bir neticesi kutsal kitaplara da yansımış olmalıdır. Daha sonra benzer bir etki Hristiyanlık için de söz konusu olmuş özellikle Zertüştilik Hristiyanlığı büyük ölçüde etkilemiş ve domine etmiştir. Batıda bu konularda derinlikli çalışmalar yapılmaktadır. Mesela J. R. Hinnels’in, İranlıların Hristiyan kutsal metni İncil üzerindeki etkisini inceleyen son derece başarılı bir çalışması vardır. (J.R. Hinnells, “Iranian Influence on the New Testament,” Acta Iranica, 1974). 

Ne var ki İran ve İranlıların yaşadıkları coğrafyada Yahudi ve Hristiyanlığa nüfuz ettiği, onların Kutsal Kitaplarını bile büyük oranda etkilemesine karşın aynı coğrafyanın mensubu olarak Müslümanlar ve onların kutsal metni Kuran söz konusu olduğunda sanki hiç yokmuş gibi davranılmaktadır. Onlarca ilahiyat fakültesinde bu konuda yapılmış ne bir çalışma vardır ne de uzmanlık alanı bu olan bir akademisyen bulunmaktadır.

Oysa İran ve İranlılar, İslam dünyasında daima öteki olarak görülmesine rağmen gerek İslam dininin doğuşunda gerekse sonraki dönemde yüksek bir İslam uygarlığının oluşmasında –kabul edilsin ya da edilmesin- sanılandan çok daha büyük etkiler bırakmıştır. Bu etkinin izleği iki türlü sürülebilir.

1.   İslam’ın bir din olarak 7. Yüzyılın başında Hz. Peygamberin ortaya çıkması üzerinden.

2.   İslam’ın bir uygarlık olarak 8. Ve 9. Yüzyılda Abbasilerle birlikte ortaya çıkması üzerinden.

Her iki halde de çok büyük etkilere sahip bu büyük geleneğin etkilerini dile getirmekte Müslüman düşünür ve yazarlar pek istekli davranmamışlardır. Gerçi ikinci şık, yani İslam uygarlığının başlangıcı kabul edilen Abbasilerin tamamen İran geleneğine yaslandığı kısmen itiraf edilse de özellikle Hz. Peygamberin zuhuru ve Kuran’ın şekillendiği ortam açısından İran faktörü hep göz ardı edilmiştir. 

Bunun başlıca nedenleri arasında iki olay çok belirleyici olmuştur: Bunlardan biri Rum suresi tefsirlerine yansıyan müşriklerin İranlıları desteklemesidir diğeri ise İslam’a davet mektubun yırtan II. Hüsrev (ö. 628)’in olumsuz imajı ile bir nefret objesine dönüştürülmesidir. Her iki halde de yoruma muhtaç bu iki olay mutlak bir hakikat olarak görülmüş, meselenin siyasal, toplumsal, kültürel ve dini başka nedenleri göz ardı edilmiştir. Dolayısıyla Müslüman müelliflerin İranlılara karşı bu peşin hükümlü yaklaşımları bu büyük geleneğin katkılarını tamamen görmemek gibi bir netice vermiştir.

Gerek Kuran’ın teşekkül ve tekevvün evresinde gerekse onu tebliğ eden Hz. Peygamberin yaşadığı zeminde İranlıların rolü sanılandan çok daha büyük olmuştur. Bu önemli rolün tayin ve tespiti iki türlü yapılabilir: Biri tarihsel yöntem üzerinden diğeri ise filolojik yöntem üzerinden. Filolojik yönteme göre Kur’an’da geçen kelimeler arasında oldukça bol miktarda İran ve Fars kökenli kelime bulunmaktadır.

Dillerin birbirini etkilemesi bütün dünyada yaygın olduğu gibi özellikle birbirine daha yakın coğrafyalarda karşılıklı kelime alışverişi nedeniyle bu etkilenim daha büyüktür. Kuran en temelde dilsel bir metin olduğundan, nazil olduğu çağda ve coğrafyada konuşulan dillerin bir şekilde onda izlerinin bulunması gayet doğaldır. Kuran’a yansıyan İran menşeli çok sayıda kelimenin Kuran’a yansıması bu nedenledir.

Mesela bu kelimelerin en bilinenlerinden bazıları şunlardır: Zemherir (زمهرير) (İnsan 13), Bahs (بخس) (Yusuf 20), Kıtmir (قطمير) (Fatır 13), Eraik (الارائك) Kehf 131), Firdevs (الفردوس) (Kehf 107), Verdetün (وردة )  (Rahman 37), Ebarik (ابارق) (Vakıa 18), İstebrak (استبرق ) (İnsan 21), Ress (الرس) (Furkan 38), Sirac (سراج) (Furkan 61), Mecus (المجوس). (Bk., Arthur Jefry, Foreign Vocabulary of the Qur’an, s. 52, 58, 165, 223, 259, 287). Tüm bu kelimelerin kökeni İran’a uzanmaktadır. Gerek Perslerin dilinden Arapçaya girmiş bu kelimeler bir süre sonra Kur’an’a intikal etmiştir.

Tarihsel yöntem ise reel politiği tam olarak resmettiği gibi kökleri çok daha geriye gitmektedir. Kur’an’da İranlıların tarihsel gerçekliğine temas eden olgusal örnekler yer almaktadır. Söz konusu ayetler siyasal tarihe ilişkin örneklerdir hem de inanç tarihine ilişkin betimlemelerdir. Siyasal tarihin anlatıldığı Rum suresinde, üstü örtük bir şekilde Rumların rakipleri olarak İranlılardan söz edilmekte; Bizanslılara karşı önce galip sonra mağlup olacakları haber verilmektedir.

Kuran tefsirlerine yansıyan yorumlarına göre; bu büyük bölgesel savaşta Mekkeli Müşrikler İranlılar tarafında yer tutmuş Müslümanlar ise Bizans tarafında siyasal bir tavır almışlardır. Aslında siyasal olarak Bizans’ın, birkaç küçük teşebbüs dışında, Mekke ile pek bir irtibatı yoktur. Çünkü İmparatorluk başkenti Mekke’ye hem mesafe olarak çok uzakta hem de halklar düzeyinde ortak bir kültür havzasında değildir. Buna karşın İranlıların özellikle ticari açıdan oldukça derin bağları bulunmakta, bölgede yaşayan halkların da çağlar boyu süren ortak bir yaşam kültürüne sahiptirler. Dolayısıyla Mekkeli Müşriklerin İranlıları tutmaları bu nedenle daha anlaşılabilir bir tutumdur. (Ayrıntılı bilgi için bkz.; https://faruktuncerr.blogspot.com/2024/11/kuran-ve-yemenliler-v-rum-suresi.html).

Siyasal tarihin bu çok önemli hadisesi dönemin iki süper devleti sayılabilecek Bizans ve İran’ı birlikte mütalaa etmesi bakımından Kuran’da eşit derecede yer bulması son derece önemlidir. Ancak Kuran İranlılar hakkında sadece siyasal tarih açısından bilgi vermekle kalmaz çok açık bir biçimde onların inanç biçimlerinden de söz etmektedir:

  • “İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Müşrikler (Allah’a ortak koşanlar)… Allah kıyamet günkü büyük duruşmada onlar arasındaki kesin hükmünü (kim haklı kim haksız) verecektir. Çünkü Allah her şeye hakkıyla şahittir.”
  • (اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالصَّابِـ۪ٔينَ وَالنَّصَارٰى وَالْمَجُوسَ وَالَّذ۪ينَ اَشْرَكُواۗ اِنَّ اللّٰهَ يَفْصِلُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌ) (Hacc 22/17).

Görüldüğü üzere bu ayette altı farklı din sayılmakta; ilk sıra iman edenlere sonuncu sıra müşriklere verilmektedir. Ortada ise Yahudi, Hıristiyan, Mecûsi ve Sabii gibi özellikle Tek Tanrılı dinlerin mensuplarını birbiri ardına zikretmektedir. 

Bu ayet aslında  7. yüzyıl Hicaz bölgesinde olup bitenlerin özellikle Samiler ve İranlılar açısından reel politiğin Kur'an'a yansımasını göstermesi bakımından istisnai ayetlerden biridir. Zira ayet hem Samilerin kolları olan Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiileri hem de İranlıları birlikte ele alan Kuran'da tek ayet olma özelliğine sahiptir.

Ancak Kur'an müfessirleri özellikle Mecusiler bağlamında ne yazık ki yeterince durmamışlardır. Genelde ayette geçen Yahudi, Hristiyan, Sabiiler ve Müşrikler üzerinde ağırlıklı olarak durulmuş ve fakat Mecusiler söz konusu olduğunda sadece onların “ateşe taptıkları”nı açıklamakla yetinmişlerdir:

  • “Mecusiler ateşe tazim ederler” (Taberi, Camiul-beyan, 16/485)
  • “Onlar (Mecusiler) Ateşe, Güneşe, Aya taparlar.” (İbn Atıyye, Muharrer, 4/112)
  • “Zerdüştün takipçileri olarak kabul eden İranlı ateşperestler.” Mevdudi, Tefhim, 3/351).

Peki Kuran’ın Mecusi ve Zerdüşti dediği bu kimseler kimlerdi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Hatice’nin evi üzerine

Bir önceki yüzyılda, Suudiler iki büyük kötülük yaptılar. Birincisi büyük bir kültür mirasının tarihi izlerini tamamen yok edip ortadan kaldırdılar, ikinci ve daha önemlisi, özellikle 19. Ve 20. Yüzyılda ortaya çıkan arkeolojinin imkanlarından yararlanmayı tümden yasaklayıp güya kutsalı koruma bahanesinin arkasına sığınarak hem kutsal şehri mahvettiler hem de ceplerini doldurdular. Son dönemde büyük bir şamatayla duyurulan bir kitabın yayınlanması bağlamında bu kötü izlenimi ortadan kaldırmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Söz konusu kitap, Hz. Hatice’nin ve dolayısıyla nübüvvetin en önemli tanıklıklarından biri olan evin hikayesi. Kitabın yayınlanma gerekçesi ve içeriği ise Mekke’de yapılan bir arkeolojik kazının ürünü olması. 2014 yılında yayınlanan kitabın adı The House of Khadijah bint Huwaylid. İngilizce ve Arapça olarak iki dilde basılan ve piyasaya sürülen kitabın üzerinde yazar olarak görünen isim A. Zeki Yamani imzasını taşıyor. Önce kitabın yazarından başlayalım. Kimdir Ze...

Kuran’da “zenim” kelimesinin anlamı üzerine

Kur’an’da 23 sene Velid bin Mugire aşağı As bin Vail yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine’ye sıkıştırmış ve insanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 lavuk müşrik. Ve o müşrike Kur’an’da öyle küfürler var ki. Bir tanesini okuyayım mı size Kalem Suresi… Hem kel hem fodul ve üstüne üstük piç… Ama tabii meale öyle yazamazsınız. ‘Soysuz’ yazacaksınız. Aç. Adres de vereyim. Ferrâ’nın ‘Meâni’l-Kur’ân’ını aç, İbn-i Kuteybe’yi aç, nereyi açarsan aç. Nesebi bilinmeyen, onun bunun çocuğuna ‘zenîm’ denir Arapça‘da. İlahiyatçı yazar, Prof. Dr. Mustafa Öztürk tarafından ilk kez 2020 yılında bir konuşmada dile getirilen bu ifadeler geçtiğimiz günlerde bir kısım farklı muhatapların konuya dahil olmasıyla tartışmayı daha da alevlendirmiş ve bu tartışmalar boyunca Kuran sadece bir dolgu malzemesi olarak kullanılmaktan başka bir işe yaramamıştır. Tartışmanın odak noktası, Kalem suresi 13. Ayette geçen zenim ifadesinin piç anlamına gelip gelmemesidir. Öncelikle Öztürk gibi velut b...

Mekke'nin karanlık yılları

İslam ve Kuran’ın Mekke dönemi hem dinin ve kutsal metnin oluşum ve inşa evresinin hem de her ikisini tebliğ eden Hz. Peygamberin yaşamının çok büyük bir bölümünün geçtiği en uzun dönem olmasına rağmen hala bilinmeyenlerinin bilinenlerden çok olduğu bir  dönemdir. Bunu anlamanın en kestirme iki yolu vardır: biri Mekke kronolojisine bakmak, diğeri de Medine dönemi ile karşılaştırmaktadır.  Önce Mekke kronolojisini yansıtan şu tabloya bakalım: Sene MEKKE DÖNEMI KRONOLOJİSİ 570 Hz. Peygamberin doğumu ve Süt anneye verilmesi 571   572   573   574 Annesi Amine’ye iade edilmesi 575 Amine’nin ölümü ve Dedesinin himayesine verilmesi 576   577 Dedesinin ölümü 578 Ebu Talib ile Şama gidiş 579   580 ...

Büyük İskender’in Kuran’da ne işi var?

Başlıktaki ifadeden, meseleyi egzajere etmek ya da kutsal kitabımızı sorgulamak için kullanılmadığı sadece onu anlamak ve açıklamak gibi bir halis niyet taşıdığından emin olunmalı ve konuya yaklaşımımız belli bir müsamaha ile hoş görülmelidir. Aslında başlıktaki sorunun cevabı hiç de zor değildir. Zira Kuran’ın zamansal olarak tarihi şahsiyetlerden bahsetmesine ilişkin yakın ve uzak pek çok örnek bulunmaktadır. Örneğin Kuran’dan 30 yıl önce yaşamış Ebrehe’den bahsedilmesi, daha önce ashab-ı uhdut ’tan ya da 6 asır önce Hz. İsa’dan bahsetmesi nasıl mümkünse 9 asır önce MÖ. 356-325 yılları arasında yaşamış dünya tarihinin en istisnai isimlerinden İskender’den bahsetmesi de ilkesel olarak pekâlâ mümkündür. Ancak konumuz tarihi bir şahsiyet olarak Büyük İskender’in bizatihi kendisi olmadığından, özellikle Kuran’da anlatılan Zülkarneyn’in kimliği bağlamında ondan dolayısıyla bahsedilecektir. Kehf suresinde 83-98 ayetleri arasında adı üç defa geçen Zülkarneyn’den doğuya ve batıya seferle...

Kur'an ve İranlılar -VIII-

Kur’an’a özgü yalın ifadelerden biri olan esatirü’l-evvelin  ilginç bir kullanım olduğu kadar aynı zamanda bir izlek olarak Kuran ve İranlılar ilişkisini kısmen de olsa deşifre edici özellikler taşımaktadır. Usture kelimesinin kökeni Yunanca, Aramice ve Süryanice dillerine dayanıyor. “Tarih” anlamına gelen  historia  ya da  storia ’ dan Arapça geçmiş ve Kur’an’da da kullanılmıştır. Evvelin ifadesi ise “geçmiş milletler”, “ilkel topluluklar” anlamıyla bir terkip halinde daha çok “eskilere ait efsane ve masallar" anlamında olumsuz bir çağrışıma sahiptir. Bu ifadenin geçtiği 9 farklı yerde ikili bir anlam konseptinde kullanılmıştır: Biri öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmayan Mekkeli paganların bunu eskilerin masalları olarak nitelemeleri (Mü’minun 23/81-89; el-Furkan 25/5), diğeri ise Kuran’da büyük bir yer tutan kıssaların benzerlerini kendilerinin de uydurabileceklerini söyleyenlere karşı bir meydan okuma bağlamında geçmektedir: ·     ...